Monday, January 28, 2013

Notlar: Nuggets, All-Star...

Nuggets, en çok 3'lük deneyen takımlar listesinde 17. sırada. Lig ortalamasındaymış gibi görünüyorlar ama en tempolu hücum eden ikinci takım oldukları için istatistiklerinin her alanda şiştiğini unutmamak aşikar. Aslında oynadıkları hücumla kıyaslarsak yeterince 3'lük denemedikleri aşikar. Hepsinden önemlisi tutturdukları isabet oranı korkunç: %33.

Oyuncular sürekli (SÜREKLİ) [SÜREKLİ] çembere gidiyorlar. Nuggets, açık ara çemberden en çok şut kullanan takım (maç başı 35,5).  Rakipler de Nuggets'ı ekstra 1 adım geriden savunmaya başlıyorlar bazen (Penetre eden Denver kısaları için bombok bir durum.). Haliyle istikrarlı 3'lük atabilecek, alanı açabilecek oyunculara muhtaçlar.

Kadro içinden bazı çözümler üretebilirler (Wilson Chandler'ın dönüşü, Gallinari'nin son 1 ayda şut formunu bulması...). Fakat zaten aksayabilen savunmaları (Faried hareketli ama beceriksiz, McGee atletik ama gerizekalı...), tek klasik uzunla oynadıklarında iyice çekilmez hale geliyor.

Tabii uzun savunmasında sorunlar yaşadıklarını söylüyorum ama şu an büyük çaplı bir takas yapmalarına gerek yok. Kadronun zirve yapması gereken tarihi iyi belirlemeliler (Kariyerinin sonuna gelmiş oyunculara sahip olmadıkları için acele etmelerine gerek yok.). NBA'de şampiyon olabilmek neredeyse imkansız. Zilyon tane faktörün bir araya gelmesi lazım; yetenek, kadro uyumu, sağlık, azim, match-up, şans... Haliyle %1'lik ihtimali bile kovalamak gerek. Fakat şampiyonluk şansı olmamasına rağmen yarım gömlek yukarı çıkmak için devasa takaslar yapan ve elindeki nüveyi de kaybeden onlarca takım biliyoruz.

Heat birkaç sene daha playoff'larda etkili olacak, Thunder kısa vadede Batı'ya hükmedecek (Daha sonra yan parçalar dağılacak, Durant&Westbrook 28-29 yaşlarındayken ikinci kez yapılanacaklar), Spurs son demleri yaşıyor, Lakers'ın orta vadeli planı yok... Böyle bir keşmekeşin içine girip değerli parçaları kaybetmektense (Chandler, Gallinari, Iguodala...) beklemeyi tercih edeceklerdir.

Westbrook vs Denver Halkı: Nuggets'tan devam. Ligin popüler masktolarından Rocky, mola esnasında orta sahadan şut deniyordu. Eğer basket olursa seyirciler peynir soslu cips kazanacaklardı. Fakat Westbrook serbest salınım halindeki bir düdük makarnası olduğu için topu blokladı.
Tribünler maç bitene dek Westbrook'u yuhalayacak, Ty Lawson maç sonunda şu yorumu yapacaktı: "Artık taraftar için bir villain var."

3 Video
-Noah çok acayip bi şey yapıyor. Hâlâ fiziken imkansız olduğunu düşünüyorum.
-CJ Watson son çeyrekte yaptığı flop'tan bahsederken "JJ Barea'ya bir doz Barea verdiğini" söylüyor.
-Şimdiki video NBA'den değil. Assist of the Year. (Kenardaki hakeme bakın, basketi veriyor)

True Hoop'ta geçen hafta eğlenceli bir yazı çıktı: Skorerler nerede? +20 sayı atana oyuncu sayısında 5 sene öncesine göre 1/3'lik azalma var. Takımların maç başı hücum sayısı, yıldızların aldıkları dakikalar, genel skor üretimi... Hepsi hafifçe azalmış ama fark çok büyük değil. Abbott'un aklına iki madde daha geliyor:
1. 2001'den itibaren alan savunmasına izin veriliyor. Fakat koçlar yeni savunma kalıplarını son senelerde daha iyi şekillendirmeye başladılar. Alan savunması yapmadan bile topun olduğu tarafa doğru yığılıp alanı kapayabiliyorlar. Hücumculara penetre edecek, pas verecek, rahat hareket edebilecek alan kalmıyor.
2. İlk maddeyle alakalı olarak serbest atış sayısında büyük düşüş var.
22 Ocak tarihli Potacast'te bu konunun muhabbeti geçti. Henüz dinlemediyseniz kaçırmayın.

Yazıhane'de bu hafta uzun uzun takım analizleri vardı: Takas dönemi öncesinde kime ne lazım? Okuyun, okutun.

Geleneksel All-Star Geyiği
Her sene aynı terane: Şunlar seçilmeliydi, bunlar niye var, halk oylaması olmasın, Allah koçların belasını versin... Yapacak bir şey yok, kontenjanın olduğu yerde böyle muhabbetlerden kaçmak mümkün değil. Milyonlarca insan NBA izliyor ve hepsi bazı oyunculara haddinden fazla sevgi veya nefret besliyor. Yüzlerce kriter (takım taraftarlığı, konferanslardaki oyuncu kalitesi, takım başarısı, aynı kadrodan seçilen oyuncu sayısı, şahsi husumet...) sebebiyle binlerce farklı liste yapıldığına şahit oluyoruz. Sakin olalım, ihtilal yapmaya gerek yok falan fistan ama gerçekten beyin damarlarımı terörize eden 3 isim var:

Stephen Curry: Ligin en iyi şutörlerinden biri, hem oyun kurucu hem de skorer olarak takımını taşıyor. Taşıdığı takım Vahşi Batı Konferansı'nda 5. sırada. MVP yarışında bile ismi ilk 10'da anılıyor. Yani? Yani 3 harf her şeyi özetliyor: A-M-K!

Marc Gasol: 13.5 sayı, 7.5 ribaunt, 3.5 asist, 2 blok, 1 top çalma... Seçilen Randolph ise 16 sayı, 13.5 ribauntla oynuyor. Yani Z-Bo'nun sayı ve ribaunt ortalamaları daha fazla olduğu için Grizzlies'de hücumun merkezi ve savunmanın çapası olan Marc Gasol yerine all-star'da oynayacak.
İstatistiklere kafam girsin.

Brook Lopez: Özellikle ribaunt rakamları pek etkileyici değil (7,5) ama Nets'in süper yıldız kontratına sahip iki kısa oyuncusu (JoJo & D-Will) sikimsonique bir sezon geçirirken en istikrarlı isim Lopez oldu.

Mega dengesiz JR Smith, rezalet savunmacı Crawford, OKC'de her geçen gün rolü büyüyen Ibaka, sezon başında George dökülürken istikrarlı katkı veren David West... Sayabileceğim pek çok oyuncu daha var. Ama hem seçilenlere haksızlık etmek istemediğim, hem de üşendiğim için konuyu kapıyorum.

Not: 4 sene önce Josh Smith hakkında şunları yazmışım. Pes ettim artık.
Bir Takım Notlar
-What the fuck is Michael Jordan Wearing?
-Grizzlies ilk 5 sıra korumalı draft hakkıyla beraber Wayne Ellington ve Marreese Speights'i Cavs'e gönderdi. Yalnızca ekstra vergilerden kurtulmak için yapılmış bir takas. Klasik problemleri devam ediyor, 3'lükçülere ve daha verimli hücuma ihtiyaçları var. Gay (hatta Z-Bo) merkezli takas dedikoduları devam ediyor.
-Kardeş blog'lardan birinde ara ara NBA gündeminden bahseden bi Dime serisi var. Yeni yazı görmeyince berserk moda giren (Canı sıkılınca "Neden daha çok yazmıyorsun oros..." diye comment atan arkadaş, senden bahsediyorum) okurlar için birebir.
-Rondo sezonu kapattı. Diz Tanrıları verdiği canı almasını da biliyor. Celtics ne yapar, Danny Ainge kimleri takas eder, Rondo ne zaman döner... Bilemiyorum, pek sevmesem bile şimdilik Rondo'ya üzülmekle meşgulüm.
-Harrison Barnes bu sezonun highlight makinesi oldu. Bu defa Ersan da kareye girmiş.
-Hardwood Paroxysm'de iki oyun kuruculu 5'ler için bir yazı çıktı: birinci bölüm, ikinci bölüm. Vaktiniz varsa okuyun.
-Lakers'ta iki maçtır Kobe bol bol asist yapıyor, savunmada biraz daha efor harcıyormuş gibi görünüyorlar ve hepsinden önemlisi kazanıyorlar. Yolun sonu ne olur bilemiyorum ama Gasol'un D'Antoni sistemine teknik olarak uymadığı aşikar. İlk 5 başlayacak mı, maç sonlarını oynayacak mı tartışmalarına girmeksizin istatistiklere sığınıyorum: 48 dakikaya oranladığımızda bu sezon Gasol PF pozisyonunda 13,5 sayı atıyor, C oynadığında 26 sayı. Savunmadaysa 4 numarayken rakiplere 16,5 sayı veriyor, center'a kaydığında yalnızca 12,5 sayı. (Evet, şampiyonluk yıllarında da Odom'la beraber oynayıp 5 numaraya geçtiğinde daha verimliydi. Adam center yani, yapacak bir şey yok.)
-Pelicans'ın logosu belli oldu.

3 Video
-Obama'nın inauguration töreninde, ABC'nin ünlü sunucularından biri (Stephanopoulos) Bill Russell'ı Morgan Freeman'la karıştırıyor.
-Yarı sahadan şut atarak 75.000 dolar kazanan bir seyirci ve LeBron. (Bunları biliyor muydunuz: Etkinliğe katılan seyircilerin neredeyse tamamı atletik olmayan, kilolu veya yaşlı insanlar arasından seçilir)
-Shane Battier'nin şöyle korkunç bir karaoke performansı vardı. Düzenlediği yardım gecesinde yıldız James Jones oldu.

Monday, January 21, 2013

81

Kobe'nin süpernovaya dönüşüp 81 sayıyla rakiplerini moleküllere ayırdığı efsanevî maç, tam 7 sene önce oynanmıştı. Oralarda bir yerlerde nostalji yapıp maçı yeniden seyretmek isteyen Lakers taraftarları varsa şöyle buyursun.

Jalen Rose da o gün sahadaydı. Tabii Raptors formasıyla. Geçen sene Grantland stüdyosundaki bir sohbette bu çılgın performanstan bahsedecek, o gün neler hissettiğini anlatacaktı.
     
"3 metrelik çembere smaç yapabilen bir adam, 2,5 metrelik potalarla oynayan çocukları nasıl domine eder bilirsin. İşte öyle bir şeydi."
Anatema böyle. Fakat öne çıkan başka satırbaşları da var. Sohbette röportör vazifesi üstlenen David Jacoby, "peki bu esnada neler söylüyordu" diye sorduğunda Rose'un muazzam cevabı geliyor: "Tek kelime bile etmedi."

Videonun en kritik ânıysa dönemin Raptors koçu Sam Mitchell'a ithaf edilmiş: "1-2-2 alan savunması yapıyorduk, evet, NBA'de; ve evet, Kobe Bryant'a karşı... Smush Parker'a mı pas verecekti?.. Maç sonuna doğru koça Kobe'yi en azından savunmada yormamız gerektiğini, o sırada beni savunduğu için post'a gideceğimi söyledim. O ise öylesine kızdı ki, beni oyundan aldı... Bazen koçlar takımlarına mesaj göndermek için böyle şeyler yaparlar... ama Kobe hepimize çok daha güçlü bir mesaj gönderdi."

Aslında Jalen'a bazı yerlerde katılıyor gibiyim ama ortada 81 sayılık korkunç bir felaket olduğu için Raptors cephesi hâlâ günah keçisi arıyor da olabilir. Mitchell da geçen seneki bir programda şöyle söylemişti mesela: "Bir oyuncunun 81 sayı atmasına nasıl mı izin verdim? Ayakkabılarımı soyunma odasında unutmuştum... yaklaşık 13 sene önce. Hem maçı uzun süre önde götürmüştük. Eğer bütün oyuncuları Kobe'nin üstüne yollasam, maçı kaybettiğimizde nasıl görünürdüm?"

Jalen Rose, tüm bunların, yalnızca Kobe'nin görkemli kariyerinde önemli bir an olduğunu, Luke Walton'dan 20 sayı yemek gibi utandırıcı bir vaka olmadığını söyleyerek muhabbeti bitiriyor.

81 sayılık maçla alakalı şöyle bir video daha var. Özetle Rose, 2000 Finalleri 2. maçın başında, şut atmakta olan Kobe'nin altına bilerek girmiş (Kobe bileğini burkup hem o maçın çoğunu, hem de bir sonraki maçı kaçıracaktı.). OOOHA! Finaller'de. Kaçırılan. İki. Maç. En sonunda Karma'nın olaya el attığını, 81 sayıyla kendisini cezalandırdığını söylüyor Jalen Rose.
İşte o anlar (1:30'a ilerleyiniz)
                                  
Hazır Kobe'den bahsetmişken hız kesmeksizin devam ediyorum. Geçen hafta klasik bir Kobe röportajı yayımlandı.

İlk göze çarpan pasaj şu: "İnsanlar footwork'umu yeni geliştirdiğimi sanıyor. Oysa benim her zaman çok iyi ayak fundamental'ım vardı. 10 sene önceki videolara bakın, bugün yaptığım tüm ayak hareketlerini o zamanlarda da sergiliyordum. Geçen yıllarda yalnızca cilalayıp, ideal hale getirdim. 8-9 yaşından beri footwork'un bana nasıl katkı sağlayacağıyla ilgileniyorum zaten." Aslında bu cümleler tamamen doğru. Blog müdavimleri, Shaq'in kitabından birkaç çeviri yaptığımı hatırlayacaklardır (Sağ frame'den ulaşmak mümkün.). Orada şöyle yazıyor:

  • "Kobe hepimizden daha çok çalışırdı. Saat 10:00'daki antrenmana bir saat erken giderdim nadiren. Kobe ise 7:00'den beri şut antrenmanı yapıyor olurdu. Bazen hareketleri top olmaksızın çalışırdı; driplingler, şutlar... ama ortada top bile yoktu. Yaptıklarını fazlasıyla tuhaf bulurdum ama bu antrenmanların onun gelişimine yardımcı olduğuna eminim."

Fakat Kobe yavaş yavaş uçmaya başlıyor. 6 yaşında turuncu kuşak sahibiyken karate dersinde kendinden birkaç yaş büyük ve siyah kuşak sahibi bir çocukla kavga etmesi istenmiş. Çok korkmuş. Çocuk bunu çok pis dövmüş. Fakat yediği dayağın sandığı kadar feci sonuçlar yaratmadığını görmüş. O günden beri gözü hiçbir şeyden korkmamış. ("Daha sonra Kamboçya'ya gittim, meditasyonla dövüş sanatlarını birleştirdim..." diye devam edecek sandım bi an)

Aslında Black Mamba nick'ini kendisi bulmamış, bir gün New York'ta böyle tezahürat yapmaya başlamışlar, oradan miras kalmış. (Fark etmez. Bence esas problem, nick'ten bahsederken Kill Bill'den etkilendiklerini söylememiş olmalarıydı. Kobe nihayet röportajda Kill Bill referansı veriyor ve 5 senelik tecahül-i arif tribine son veriyor)

Akabinde internet camiasını günlerdir meşgul eden meşhur 1'e 1 muhabbeti geliyor: "Gelmiş geçmiş en iyi 1'e 1 oyuncusu oyuncusu benim. Jordan'la 1'e 1 yapmak isterdim. LeBron muhteşem bir basketbolcu ama teke tekte dağıtırım, Durant daha zor olabilir. T-Mac'i vaktinde paramparça etmiştim. Almanya'da 3 maç yaptık, hepsini kazandım..."

T-Mac daha sonra twitter'da Kobe'yle hiç 1'e 1 maç yapmadığını, hatta beraber Almanya'ya bile gitmediğini söyleyecekti. Hangisi doğru söylüyor? Valla 5'e 5 olayıyla ilgilendiğim için pek umrumda değil. Fakat meşhur bir efsane var. Kobe, Lakers'a katılan her oyuncuyla 1'e 1 maç yaparmış. Hatta gönülsüz olanları, maç teklifini kabul edene dek antrenmanlarda bol bol aşağılamayı da ihmal etmezmiş.

Buradan röportajdaki başka bir kısma geçiyoruz:
-Seninle takım arkadaşı olmak zor mu?
-Hayır, bu muhabbet fazlasıyla abartılıyor.
---
Epilogue niyetine 81 sayılık maça geri dönüyorum. 2006 senesinde Kobe henüz lider kimliğiyle yüzük kazanmamış olduğu için çılgınca eleştiriler alıyordu (The Decision ile 2012 Finalleri arasında LeBron'u düşünün). Tüm bu eleştiri yağmuru 2006 MVP ödülünü kazanamamasına sebep olacaktı hatta. Maç sonrasında heyecanla yazılmış bir yazının Türkçe tercümesi şurada var. Okurken o günlere dair güzel ipuçları bulabilirsiniz.

Neyse ya, iki cümle yazmak için oturdum, yine destan moduna bağlayıp kafa skmeye başladım. The Macrophenomenal Pro Basketball Almanac'taki küçük bir şemayla post'a nokta koyuyorum.

Friday, January 11, 2013

Notlar: Spurs, Grizzlies, Sonics...

Kendimi bildim bileli %50 ergen - %50 mizantropik triplere girip ara ara medeniyetten uzaklaşmaya çalışıyorum; yürüyüşler, kamplar... Son senelerde dağcılıkla da ucundan kıyısından ilgilenmeye başladım. Gerçi ilgilendiğimi söylüyorum ama genel olarak sakatlanmak haricinde herhangi bir başarıya ulaşabilmiş değilim. 2010 yazında yaklaşık 9-10 metrelik yükseklikten düşüp üst gövde kemiklerimin yarısını kırmış, kırıklar ve çatlaklar yüzünden haftalarca yatalak kalmıştım. Geçen gün de benzer bir mesafeden düştüm.

Kış mevsimini getiren Kuzey Tanrıları'na (Burkut, Thor, Camgöz...) şükranlarımızı sunmak için Uludağ'da yürüyüş yapmaya karar verdik (Yalnızca yürüyüş. Karlı havada dağcılık olayına girecek kadar süper kahraman değilim.). Diz boyu karda yürürken insan nerede çukur olduğunu, nerede uçurumun başladığını fark edemiyor. Geçen gün de toprak diye bastığım yer boşluk çıkınca, karla kaplı kayalara çarpa çarpa metrelerce düştüm... ve burnum bile kanamadı. İçten içe kendimi ölümsüz hissediyorum ama önümüzdeki bir ay boyunca en büyük aksiyonum makarna suyu kaynatmak olacak.

Top-5: Geçirdiğim en büyük kazalar
5. Bebekken sobaya tutunarak ayağa kalkınca elim feci yanmıştı.
4. Bol taklalı araba kazasından sıyrık almadan kurtuldum.
3. Geçen sene KALDIRIMDAN DÜŞÜP ayağımı kırdım.
2. Geçen sene iki kere Wizards vs Bobcats maçı seyrettim.
1. Yukarıda bahsettiğim epik düşüş.

Spurs, dün akşam Lakers'ı devirirken playbook'taki muhteşem bir oyunu kullandı. İşin garibi aynı oyunu birkaç ay önce yine Lakers karşısında uyguladıklarına şahit olmuştuk (Şurada konuk yazarlık olayına girip kısa bir breakdown yaptım.). Aynı rakibe karşı üst üste aynı clutch oyunları pek kullanılmaz ama Popovich hafiften Lakers'la taşak geçiyor sanırım. Hazır Popovich demişken, geçen hafta Yazıhane'de Motion Offense-Weak hakkında uzunca bir analiz karaladım. Meraklıları kaçırmasın.

Spike Lee NBA için iki yeni reklam yaptı. İlki Bernard King'in 1984'te Nets'e 60 sayı attığı maça ithafen çekilmiş: All Hail The King! (Bernard King 1985'te, kariyerinin zirvesindeyken, 32.9 sayı ortalamayla oynarken sakatlanmış ve basketbol kariyeri mahvolmuştu. Fuck.) İkinci reklam ise bana sorarsanız haftanın en iyi videosu: The Disappearing Act
                       
Scott Skiles'ın görevine son verildi. Playoff'lara kalsalar bile (Mahalleden rastgele 4 kişi toplasam ben bile Doğu'da playoff adayı olabilirim) kısa vadede Bucks cephesinde köklü bir gelişme olması mümkün değil.

Monta Ellis %40'la isabet kaydetmesine rağmen maç başına 18 şut kullanıyor. Ekürisi Jennings ise %41'le 16.7 şut ortalamaları tutturmuş durumda. Defansta zorlanan, sürekli şut atan, takımı yönetmek bir yana hücum sürekliliğini sekteye uğratan bu iki guard'la Bucks'ın fazla ilerleyemeyeceği zaten belliydi. Her ikisinin de sezon sonunda serbest kalma ihtimalleri var (Ellis isterse kontratını 1 sene daha uzatabilir.). Bucks için yapılacak ciddi analizler, önümüzdeki sezondan itibaren şekillenecek.

Grizzlies, 3'lük atabilen ve hücum dengesini bozmayacak bir slasher karşılığında Rudy Gay'i takas etmek istiyor. Zach Lowe'ın Grantland'de yazdığı yazıyı takiben onlarca senaryoyla karşılaştık; Suns, Pacers, Bucks... Rudy Gay'e 3 sene için 53 milyon dolar  daha kazandıracak akıl almaz kontrat için söyleyecek fazla sözüm yok. Zaten yıllar önce Chris Wallace Rudy Gay ile anlaştığında şunları yazmışım:

Chris Wallace. Tarihin gördüğü en garip insanlardan biri. Gittiği her şampiyon takımı yok edebilecek kalibrede bir felaket. Geldiği yere ölüm getiren bir armada.

Marc Gasol'un beklenmedik gelişimi, Conley ve Tony Allen gibi oyuncuların muazzam basketbol aşkı, Z-Bo'nun gerizekalılıktan bilgeliğe terfi etmesi... Grizz bugünkü durumuna Chris Wallace'ın basketbol zekasıyla (Bitik Iverson, Kwame Brown, Hasheem Thabeet...) değil, Memphis halkının dualarıyla ulaşmış gibi görünüyor.

Bir takım videolar: Mavs, Shawn Marion ve Mario üstünden muhteşem bir video hazırlamış. Lütfen 1-800-Save-Gasol'u arayın ve Pau Gasol'u kurtarın. Ricky Rubio aynı anda hem kendi BACAKLARININ, hem de İKİ RAKİBİN ARASINDAN pas veriyor (Saygılar). Bir taraftar Kris Humphries'e dokunuyor ve dokunduğuna pişman oluyor

Sonics dönüyor! Maloof ailesi, Sacramento Kings'i 500 milyon $ karşılığında satacak gibi görünüyor. Alıcı belli: Seattle Group. Chris Hansen ve Steve Ballmer'ın başını çektiği grup, NBA'i Seattle'a geri götürme planları yapıyor. Sonics taraftarı olduğum için fazlasıyla sevinmiş olmama rağmen Sacramento seyircisine üzülmeden edemiyorum. Bu sene taraftar sayısı dibe vurdu ama New York, Boston, Philly gibi hâlâ kolonyal dönemin izlerin taşıyan Doğu yakası şehirlerindeki Avrupaî taraftarlara benziyorlardı.

Hazır Sonics demişken, Thunder'ın şu anki sahibine küfür etmeden geçmeyelim. 2005'te New Orleans'ı vuran Katrina kasırgasının ardından Hornets'in 1,5 seneliğine Oklahoma'ya gitmesinde büyük rol alan Clay Bennett, 2006'da Sonics'i satın almıştı. Satıştan 5 ay önce "Oklahoma'ya bir takım getirmek istiyoruz... Supersonics adaylardan biri" demiş; devir işleminden sonraysa takımı Seattle'da tutmak istediğini iddia etmişti. Takımın eski sahibi Schultz (Starbucks markasının arkasındaki en önemli adam), Bennett'in Sonics'i başka şehirlere taşımayacağına inandığını söylemiş, David Stern de bu sahte sadakatin borazancısı olmuştu. Hepimizin bildiği gibi 2 sene içinde takım Oklahoma'ya taşınacaktı.
Yapılan sözleşmeler ve açılan hukukî davalar neticesinde Thunder, Supersonics'in tarihini tam olarak üstlenemiyor. Kings'in müstakbel sahipleri, Sonics'in eski logosunu bile kullanabilecekler.
ps. Key Arena, Starbucks, Clay Bennett, David Stern, bilimum Sonics efsaneleri... Mevzu hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için Sonicsgate gibisi yok (İngilizce).

Rastgele Haberler:
-Nash 10.000 asist barajını aştı. Bu sene Magic Johnson ve Mark Jackson'ı geçerek 3. sıraya yerleşecek muhtemelen. Önünde yalnızca iki isim kalacak: Kidd (11.969) ve Stockton (15.806 - bu manyaklık zaten)
-Kobe Bryant NBA tarihinde en fazla saha içi (FG) şut kaçıran isim oldu.
-Melo ve Garnett kavganın ucundan döndü. Hatta Melo KG'ye "çıkışta kavga var olm" demiş ve gerçekten Celtics otobüsünün önünde Garnett'i beklemiş. Kendisini uzaklaştırmak isteyenlere de "bi dakka bırakın, bi şey konuşçam" diye efelenmiş. (İnanması zor ama yazdığım son iki cümlede en ufak bir espri ya da mübalağa yok)
-Seneler önce benzer bir olay yaşanmış. Stackhouse, maçta kendisine vuran Kirk Snyder'i maç çıkışında sıkıştırmış, yaklaşık 15-20 saniye içindeyse güvenlik görevlileri yetişip ikiliyi ayırmış. Konu hakkında daha ayrıntılı bilgi için Grantland'deki şu nefis makaleye başvurunuz (İngilizce).
-Hardwood Paroxysm'de Amar'e ve korkunç savunması hakkında bir yazı çıktı (İngilizce). Vaktiniz varsa okuyun.
-Knicks cephesinde yılın t-shirt'i (Basketball Jones'ta gördüm)
-Udonis Haslem, yeni lakabının Django olmasını istiyormuş.
-Derrick Rose antrenmanlarda smaç yapmaya başlamış. Cümleten kutlu olsun.

Ha bi de Vorped deyu bir site var. Royce White için yaptıkları seyahat tablosuyla fark etmiştim. Sitede rastgele bir oyuncunun son 30 gündeki şutları için infografikler de var. Canım sıkıldıkça oynuyorum.