Sunday, March 18, 2012

Derek Fisher Lakers Formasını Çıkardı

Steve Blake all-star sonrası forma girdi. Hatta maç sonlarını Fisher'dan kapmayı bile başardı. Lakers, Cleveland'dan Ramon Sessions'ı da kadrosuna katınca, oyun kurucu mevkiindeki problemlerinden kurtuldular. Takımda Kobe (biraz da Shannon Brown) hariç senelerdir potaya hareketlenen, savunma yapabilen bir guard yoktu. Derek Fisher'ın gücü tükenmiş, ayakları iyice yavaşlamıştı. Fisher asla hızlı oyuncuları müdafaa edemedi. 2001 Finalleri'nde Iverson'ı Tyronn Lue tutmuştu. Seneler boyunca Parker Lakers maçlarında süper yıldız performansı sergiledi, tabiri caizse taşak geçti. Şu anki NBA'i düşünün; Rose, Nash, Wall, Paul, Rondo... Fisher her akşam Lakers için eşleşme probemi yaratıyordu.1 Hücumdaysa potaya yönelmiyor, pick&roll oynayamıyor, hatta şut sokmakta bile zorlanıyordu. Eğer işin ucunda kupa varsa Derek Fisher'ın boş şutu sokacağını bilirsiniz. İster soğukkanlılık deyin, ister konsantrasyon deyin, ister karakter deyin. Yetenek olmadığını biliyoruz. Soğukkanlı kalabilmek de önemli bir meziyet ama Fisher'ın basketbol yetenekleri lige girdiğinde de, Lakers'a veda ettiğinde de fazlasıyla kısıtlıydı. Peki bu oyuncu nasıl oldu da Lakers'ın sembol isimlerinden birine dönüştü? Hikâyeyi baştan alalım.

Sene 1996. New Orleans 13. sıradan Kobe Bryant'ı seçip ligin elit uzunlarından Vlade Divac karşılığında Lakers'a gönderiyor. Liseden gelen, mental olgunluk bir yana fizikî gelişimini bile tamamlamamış çaylak Kobe Lakers için riskli bir seçim gibi görülebilir ama Shaq ile anlaşan takım Divac'ı göndermek ve Eddie Jones dışında yetenekli bir dış oyuncu bulmak zorundaydı. Zaten iki sene içinde Kobe coşunca Jones takasta kullanılacaktı. Lakers 24. sıradaki kendi draft hakkınıysa Derek Fisher'ı alarak değerlendirdi. Yetenekleri kısıtlı, olgun, solak bir guard.


Kobe hayata ve basketbola bakış açısı çok keskin olan bir insan. Açık konuşalım manyağın teki. 5 yüzük kazandıktan sonra hâlâ galibiyet için hem kendini, hem takımını motive ediyor. Bill Russell'ı hatırlayalım: "Onca engeli aşıp şampiyon olduktan sonra, ertesi yıl oyuncuların o dağa ilk kez tırmanıyorlamışçasına tırmanmaları, yeniden motive olmaları mümkün değil." Jordan antrenmanların en sert oyuncusuydu. Takıma yeni katılan basketbolcular ilk birkaç pozisyonda gevşek davranırlarsa Jordan topu suratlarına doğru fırlatıp, oynayacaksan oyna, diye bağırırdı. Hatta bir keresinde sütoğlan kıvamındaki sakin adam Steve Kerr'i bile antrenmanda yumruklamıştı.2 Arkadaş olsa çekilmez. Egosu tavan yapmış liseli der geçersin.  Tabii işler, rekabet üstüne kurulu bir spor dalında farklı işliyor. Jordan yalnızca ama yalnızca kazanmak istedi ve bu uğurda her şeyi yaptı. Aynı sosyopat tavır Kobe'de de var. Lige girdiğinde şut atamıyordu bile. Fakat sürekli antrenman yapıyor, delicesine çalışıyordu.  Antrenman yapmak için salona gelen bir arkadaşı daha vardı: 96 draftında takıma birlikte geldiği Derek Fisher. Kobe, Derek Fisher'ın hırslı olduğunu fark etti. Daha o senelerde arkadaş olacak, kendilerini basketbola adayacaklardı.

Kobe'nin hikâyesini herkes biliyor. İkinci sezonunda all-star'a seçildi, istatistik kâğıdının her alanını doldurdu, süper skorere dönüştü, uçtu, kaçtı... Fisher ise 2001'e dek ilk 5'e giremeyecekti. Lakers Shaq ve Kobe gibi dünyadan büyük egosu olan iki oyuncuyla şampiyonluklara koşarken şahsî istatistiklerini değil, takımı düşünen rol oyuncuları hep önem kazanmıştır: Robert Horry, Derek Fisher, Ron Harper... Horry'nin Kings'e attığı şut hâlâ hafızalardadır. Bazıları Horry'nin Olajuwon'ın Rockets'ında, Shaq-Kobe Hanedanı'nda, Duncan'lı Spurs'te oynadığı için şanslı olduğunu, bedavadan yüzükler kazandığını söyler. Ejderha mı yumurtadan çıkar, yumurta mı ejderhadan?3 Kimse NBA seviyesinde şans eseri 7 yüzük kazanamaz. Bu büyük takımların Horry'yi ya da Fisher'ı tercih etmesinin sebebi kısıtlı rollerinin yanı sıra takım kimyasını güçlendirmeleri. Sürekli takıma faydalı olmaya çalışmaları ve galibiyete odaklanmaları.

Fisher, asla üst düzey bir oyun kurucu olamayacağını biliyordu muhtemelen.  Her zaman olgun ve lider tavırlarıyla dikkat çekerdi ama top hakimiyeti zayıftı. Klasik oyun kurucular gibi saha görüşü, pas kabiliyeti yoktu. Skorer oyun kurucular gibi delici, penetre edebilen biri de değildi. Fakat Phil Jackson'ın oyun kurucudan bağımsız işleyen hücum sistemi onun bir 3'lükçüye evrilmesine zemin hazırlamıştır.4

Phil Jackson Bulls ve Lakers Hanedanları'na üçgen hücum prensibi ve sakin ama kendine güvenen karakteriyle damga vurmuştur. Bulls'un ilk üç şampiyonluğunda daha çok bağıran, itiraz eden Jackson, Dennis Rodman denen süper-deli takıma katılınca değişmiştir. Röportajında şöyle söylüyor: "Onu sakinleştirebilmek için benim de sakinleşmem gerekiyordu." Gittikçe yerinden kalkmayan bir koça dönüştü ve "Zen Master" ünvanını hakkıyla kazandı. Ciddi söylüyorum. 2009 Finaleri'nde tüm takımı odaya toplamış ve herkesten gözlerini kapamasını istemiş; "Şimdi birer kurbağa olduğunuzu düşünün. Gölün üstündeki bir nilüfer yaprağında oturuyorsunuz..." Takım kötü gittiği dönemlerde bir demet adaçayıyla soyunma odasına girer, adaçayını ateşe verip odayı tütsülermiş.5 Parkelere gelirsek, modern basketbolun bir numaralı hücum silâhını, pick&roll'u pek kullanmıyordu. Jackson'ın pas oyunu, üçgenler kurarak boş oyuncuyu bulmak üstüne kuruludur. Oyun kurucunun tüm hücumu çekip çevirmesine gerek kalmaz. Pippen, Gasol, Odom gibi pas oyununa yatkın oyuncular; Jordan, Kobe gibi saha görüşü olan şutör guardlar Jackson'ın anlayışına tam oturdular.

Fisher kendini geliştirdikçe boş şutlarda isabet sağlamaya başladı. Ayrıca kalın fiziğiyle savunmada bazı oyuncuların önüne geçebiliyordu (Bunu kısmen de olsa hâlâ becerir.). Akıllı olduğu için zamanla hücum faul yaptırmakta da belli ölçüde ustalaşacaktı. Oyuncular rollerini benimseyip, kendilerini galibiyete adayınca üç şampiyonluk geldi. Elbette ki Shaq takımın bir numaralı yıldızıydı, elbette ki Kobe ligin en iyi dış oyuncusuna dönüşmüştü ama rol oyunculaı üstlerine düşeni yapmayı başardıar. Asla kendinden beklendiği gibi üçüncü skorere dönüşemediği hâlde Rick Fox, emekliliğe hazırlanan Ron Harper, Sacramento'yu deviren Robert Horry, tecrübeli Horace Grant, Brian Shaw... ve elbette ki Derek Fisher. Los Angeles takımında lider kimliğiyle de ön plana çıkan Fisher, Gary Payton gelene dek ilk 5'teki yerini kaybetmeyecekti.

2003'te Spurs'e kaybedince transfer dönemi Lakers için baş döndürücü geçti. Takıma iki veteran efsane katıldı: Karl Malone ve Gary Payton. Kobe bir yandan tecavüz davasıyla boğuşuyor, br yandan Shaq ile takım liderliği için yarışıyordu. İnişli çıkışlı bir sezonun ardından playofflar başladı. Konferans yarı finalinde tekrar Spurs'le eşleştiler. San Antonio 3-2 önce geçmiş, serinin en kritik maçı son topa kalmıştı. Kobe, maçın bitimine 11 saniye kala orta mesafe şutta isabet sağlayıp, Lakers'ı 72-71 önce geçirdi. Duncan çok dengesiz bir şutla ibreyi tekrar lehine çevirdi: 72-73. Maçın bitmesine 0.4 saniye kalmıştı. Tek dripling için vakit yoktu. Topu alan oyuncu potaya sallamalıydı. Sahadaki beş oyuncunun dördü şöyle: Payton, Malone, O'neal, Bryant. Diğer isimse Derek Fisher.

Kalan sürede önce Lakers mola aldı. Sonra San Antonio Lakers'ın dizilişine baktıktan sonra defans hamleleri için bir kez daha mola aldı. Horry ve Devin Brown'ın Kobe'yi tuttuğu anlaşılınca Lakers yine mola aldı. Shaq'in pota altında smaç kovalayabilirdi, Malone orta mesafe şut kullanabilirdi, Fisher boş şut atabilirdi ama herkes ilk tercihin topu Kobe'ye ulaştırmak olduğunu biliyordu. Payton iki kişi arasında sıkışan Kobe'yi bulamayınca önündeki Fisher'a verdi.


0.4 saniye sonra Spurs yıkılmıştı.6 Yedinci maçı kazanan Lakers, konferans finallerinde Garnett'li T-Woles'da eleyip finale çıktı. Kobe takımın tüm yıldızlarıyla kavga edince takım kimyası iflas etti. Pistons şampiyonluğa uzandı. Shaq ve Kobe birbirleriyle konuşmuyorlardı, Malone'un Kobe'nin eşine sulnadığı iddia ediliyordu, kimse birlikte oynamak isemiyordu. Lakers cephesi yaşlanan Shaq'i gönderip yeni kadroyu Kobe üstüne kurmaya karar verdi. Fisher, kendisine önerilen 5mil$x3 senelik kontratı kabul etmeyip Golden State'in 6mil$x6 senelik kontratını imzaladı. Tekrar ilk 5 oyuncusu olmak ve kafası rahat oynamak istiyordu.

Golden State'teki iki senesinde istediği başarıyı yakalayamadı. İlk 5 oynayamıyordu. Speedy Claxton'la girdiği mücadeleyi kaybetmesi yetmezmiş gibi, imzadan bir sene sonra Baron Davis geldi. Takas sonrasında Utah'a doğru yola çıktı. Jazz'de benzer bir rol üstlendi. Ne eksik, ne fazla. Utah macerasını unutulmaz yapan vaka, New York'ta başladı.

Sezon sonunda 11 aylık kızına göz kanseri teşhisi kondu. Utah'ta ameliyat  için imkânlar yeterli değildi. Konferans yarı finallerinin ikinci maçından affını isteyip ailesiyle beraber New York'a gitti. Maç kadrosuna alınmış gözükecek, yetişmeye çalışacaktı. Hava atışı yapıldığında Fisher uçaktaydı. Parkedeyse Utah için çok ciddi bir sorun baş göstermişti. Deron Williams faul sorunuyla boğuşurken yedek point guard sakatlanmıştı. Kenar yönetimi, pozisyonu Kirilenko'yla bile yamamaya çalıştı. Fisher polis eskortuyla havaalanından salona götürüldü. Üçüncü çeyreği sonuna doğru soyunma odasında hızlıca kıyafetlerini değiştirip salona girdi. Bench'e bile oturmadan sahaya sürüldü.

Utah seyircisi de coşmuştu. Maçın uzatmaya taşınmasına yardım etti. Uzatma sonlarına doğru maçı bitiren 3'lüğü attı. Keşke o gün salonda olsaydım diyorsanız, sizi şöyle saha kenarına alalım:

Seriyi kazanan Jazz konferans finaline yükselecek, Batı Konferansı Şampiyonluğu'nu kazanamadıklarında D-Will, Memo dahil pek çok oyuncuyu isim vermeden eleştirecekti.  Takım arkadaşları, şehir halkı ve hatta ulusal medyanın yücelttiği Fisher ise Salt Lake City'de kızının tedavisi sürdürülemeyeceği için kontratının affını istedi.(bu iptal  kararı, 8 milyon $'a mal oldu.). Büyük şehirlerden birinde oynamak zorundaydı. Los Angeles ekibi kucak açınca bazıları (serbest salınım hâlindeki düdük makarnaları) ayrılık kararının altında art niyet bile aramıştı.

Fisher'ın hayatı çalkalanırken NBA Tarihi'nin en garip süper yıldızlarından biri Dirk Side'a geçmiş, 35 küsür sayı ortalamalarıyla oynamış, konferansın en dandik kadrosunu playoff'lara taşımış ve Shaq döneminde tatmin edemediği sınırsız istatistik açlığını yavaş yavaş dindirmeye başlamıştı. Fisher veteran kontenjanını doldurup terübesiyle genç oyunculara (Bynum, Ariza...) abilik edecekti. Sezon ortasında Memphis'in genel menajeri Chris Wallace basketbol tarihinin en sikimsonique hamlelerinden birine imza atıp Pau Gasol'ü Los Angeles'a gönderince birdenbire Fisher kendini şampiyonluk yarışı içinde buldu. Lakers en son playofflarda ikinci tur oynadığında Fisher sahadaydı(2004), 2008'de yine parke üstündeki yerini aldı. Finaller'de Celtics'e boyun eğdiler. Sonraki sezon tekrar finallere dek ilerlediler. İşin fantastik tarafı,  bu iki senelik koşuda Kobe de Fisher da tek maç bile kaçırmadı; üst üste tam 200 maç!

Karşılarında süper pivot Dwight Howard ve dört şutörün pas organizasyonunu yöneten Hido vardı bu kez. Lakers 2-1 öne geçmiş, serinin kırlıma maçıysa son topa kalmıştı. Magic 3 sayı öndeydi. Finallerin en kritik şutunu kullanmak Fisher'a düştü. Elbette ki tereddüt etmeksizin topu potya gönderdi.
Uzatmaların bitmesine 30 saniye kala skor tabelasında beraberlik vardı. Kobe topu Fisher'a verdi ve 3 sayı daha. Finallerin en önemli ikinci basketi de onun ellerinden geldi.7
Maçtan sonra soyunma odasında şunları söyledi: "(6. maçın oynanacağı) Pazar günü buraya aynı azim, inanç ve güvenle geleceğiz. Seriyi kolayca bize bırakmayacaklar. Savaşacağız. Ama pazar günü bittiğinde... pazar günü bittiğinde..." Devam edecek kelimeleri bulamadı ve  heyecanla gülmeye başladı. Bütün takım arkadaları aynı heyecana kapılıp şampiyonluk sözü verdiler. Derek Fisher 2009 Finalleri'nde %50 saha içi, %44 3'lük isabetiyle 11 sayı ortalamayla oynadı. Dördüncü yüzüğü parmağına geçirdi.

Ertesi sene Lakers yine finallere uzandı. Sezon boyunca Lakers'ı neredeyse 4 kişiyle oynattığı için herkes onu eleştiriyordu. Eleştirmemek mümkün değildi zaten. Ama işte baskı arttığında bu adamın elleri titremiyor, bileklerinin bağı çözülmüyor.  Kendi vücudunu bile taşıyamaz hâle gelen Fisher, kariyerinin belki de en önemli çeyreğini 2012 Final Serisi'nde oynayacaktı.

Lakers evinde bir maç kaybedince, seriyi Los Angeles'a taşıyabilmek için Boston'daki üç maçtan en az birini kazanmak zorundaydı. 3. maç serinin pek çok ayağı gibi son dakikaya dek kopmadı. Fisher 16 sayısının 11'ini dördüncü çeyreğe sığdıracaktı. Hem de bomboş kalıp ceza kesmekten bahsetmiyoruz, dripling üstünden attığı dengesiz şutlar yetmezmiş gibi en kritik pozisyonda ribaundu aldı, topu karşı sahaya götürdü, potaya yönelip ÜÇ KİŞİNİN ÜSTÜNDEN TURNİKEYİ BIRAKTI. Son saniyelerde soğukkanlılığı koruyabilmek başka şey, bu bambaşka bir şey. Kozmosun sevgili çocuğu mudur, karma puanı mı biriktirmiştir, bilemeyeceğim. İzlerken gözlerime inanamamıştım. Zaten maçı izleyen yüz milyonlarca insanın hiçbiri ne olduğunu anlayamadı.
Lakers hiç kimsenin şut sokamadığı şu garip 7. maçı kazanınca beşinci yüzük geldi.


Kobe'nin işkolik olduğunu, arkadaşlarının hata yapmasına dayanamadığını anlatmıştım. Fisher, o ve takım arkadaşları arasında bir köprü görevi üstlendi. Tüm takım Fisher'ı seviyor ve Fisher tarafından seviliyor, Kobe de Fisher'ın önce kazanmak istediğini biliyordu. Aralarında derin bir güven var. En ilkel dürtüler üstüne inşa edilmiş bir güven duygusundan bahsediyorum; hayatta kalmam gerekli. Hayatta kalmama yardım ettiğin sürece her şeyi yapabilirsin. Sevgi kelebekleri, duygusal bağlar... Bunlar her ikisi için de kazanmaya hizmet ettikleri ölçüde anlamlı. Takım kadrosunda Kobe'ye yeri geldiğinde siktiri çekebilecek tek isim D-Fish. Hem takımın galibiyete kanalize olmasında, hem de Kobe'yle takımın sağlıklı iletişim kurabilmesine rolü çok büyük. Bu yüzden Fisher'ın kontratı ne olursa olsun yenilenmeliydi. Kobe onu soyunma odasının lideri ilân etmişti hatta.


Yüzükler, şampanyalar, kutlamalar arasında Derek Fisher tüm ligin saygı duyduğu, tecrübesine imrendiği bir oyuncuya dönüşünce Oyuncular Sendikası'nın başına geçti.  5 senedir yürüttüğü görev, lokavtla sonuçlanan kontrat pazarlıkları sebebiyle daha da öncemli hâle geldi. Geçtiğimiz yaz boyunca mesai yapmak zorunda kaldı.


Senelerdir ezip geçtikleri Mavericks'in son playofflarda Lakers'ı süpürmesi moralman büyük darbe oldu. Efsanevi koç Phil Jackson'ın emekliye ayrılması da takımın değişime gitmesine sebep oldu. Üçgen hücum döneminin sonuna gelinmişti. Sezon başlarken Lamar Odom'un gönderilmesi, Chris Paul'un kılpayı Clippers'a kaptırılması Lakers'ın gücünü ve umutlarını bir hayli azalttı. Mike Brown takıma geldi. Hücum prensipleri değişince Fisher'ın dezavantajları daha çok göze batmaya başladı. Hem takımın iki yıldız uzununu besleyebilen, hem de hücuma derinlik katan yegane basketbolcu Kobe olduğu için bir ayağı kırılmış masaya benziyorlardı. Herkesin bildiği gibi iç-dış dengesi bozulduğunda rakip savunma, güçlü olduğunuz tarafa odaklanır ve işi bitirir. 2012Lakers vakasında problem apaçık ortadaydı zaten. Ligdeki diğer koçları geçtim, 1.5 çeyrek boyunca Lakers'ı izleyen herkes oyun kurucuya, atletik yeteneklere muhtaç olduklarını fark edebilir. Mecburen Ramon Sessions'ı aldılar. Steve Blake'in formda olduğu da düşünülünce Fisher'a yer kalmadı. Kariyeri, takım ve taraftar için ifade ettikleri o kadar büyük ki, oynayacak süre bulamaması, hatta ilk 5'ten çıkarılması bile garip olacaktı. Atsan atılmaz, satsan satılmaz durumu. Fisher'a zorla dakika vermek zamanla kansere dönüşebilirdi.


Tüm kariyerini çalışarak inşa etmiş, defalarca kritik topları kullanmış, hem takım arkadaşları hem de lig oyuncuları arasında saygıyla anılmış, Oyuncular Sendikası'nın başına seçilmiş Derek Fisher, 2012 takas döneminin son gününde Rockets'a gönderildi. Lakers kadrosunda Fisher için dakika kalmamıştı. 3.5 milyon dolarlık kontratı külfete dönüşmüştü. Haftalardır Pau Gasol'ü takas etmeye çalışan genel menajer Mitch Kupchak, Fisher'ı göndermekle yetindi. Şık değil.8 Elbette ki Fisher, Lakers savunma ve hücumlarını tek başına paramparça ediyordu. Ligin ilk 5 başlayan guardları arasında kesinlikle en zayıf isimdi. Yine de başka bir yol bulamazlar mıydı? Ben bulamadım ama keşke onlar bulabilselerdi.

***

1. NBA forumlarında sık sık rastlayabileceğiniz bir geyik: "Derek Fisher defansın d'sinden bîhaber. Bari bundan sonra ona Erek Fisher diyelim."

2. Steve Kerr: "Ya alttan alacaktım ya da üstüne gidecektim. Ben takım için ilkini tercih ettim. Üsteli liseden beri hiçbir kavgaya karışmamıştım ve kavga etsem bile Michael muhtemelen kıçıma tekmeyi basacaktı."

3. Çin'deki garip bir tarikat, yılan tanrıçasının ejderhaları doğurduğunu anlatır. Yani? Yani bu dipnotun konuyla alakası yok.

4. Kariyerindeki 3'lük denemelerinin yarısında ayağı çizgideydi. Ciddi söylüyorum, birkaç maç dikkatli izleyince fark etmemek mümkün değil. Bu ne saçma sapan bir alışkanlıktı lan? Avrupa'da olsa attığı basketler 1.5 ile çarpılırdı.

5. En azından görevlilere ve oyunculara "adaçayı" demiş.

6. Bu şut 2000'lere damga vuran Duncan vs Shaq' rekabetinin en parlak anlaından biriydi. Eğer Duncan'ın Shaq üstünden attığı fade-away 0.4 saniye sonra çemberden geçseydi, bugün Duncan'ın 5 yüzüğü olacaktı. Uzun seneler boyunca Duncan vs Shaq' denince akla ilk önce bu şut gelecek, herkes Duncan'ın daha büyük bir oyucu olduğunu söyleyecek, Duncan yalnızca "on yılın en büyük oyuncusu" ünvanını kazanmakla yetinmeyecek, muhtemelen Bird ve Magic'den bile daha önemli bir efsaneye dönüşecekti. Fisher'ın tek başına tarihi değiştirdiğini söyleyebiliriz.

7. Courtney Lee alley-oop'u tamamlayabilseydi, 2009 Finalleri'nin en önemli hareketi Hido imzası taşıyor olacaktı.

8. Bu sıralarda Boston menajeri Danny Ainge Rondo'yu, Garnett'i, hatta Pierce'ı takasta kullanmaya çalışıyordu. Bahanesi belli: "80 sonlarında Celtics kadrosu gittikçe yaşlandı ve çöküşe geçtik. 20 sene belimizi doğrultamadık. Bunun tekrar olmasına izin vermeyeceğim." Hadi Chris Paul gibi bir oyuncu bulabileceksen Rondo'yu takasta kullanırsın ama Pierce'ın dokunulmazlığı olmalı. Seneler evvel Antoine Walker takımdan ayrılmış ve tek skor opsiyonuna dönüşen Pierce'ın sayı kralı olabileceği konuşulmuştu. Pierce asla bencillik yamayan bir lidere dönüştü. Korkunç bir kadroyu takıma dönüştürmeye çabaladı. Kariyerinin sonbaharında Garnett ve RayRay sayesinde Finaller'in En Değerli Oyuncusu seçildi. İşte bu noktada mevzu kapandı. Pierce, Celtics formasıyla emekli olma hakkını kazanmıştı artık. Küçük başarılar(konferans finali) için 50 senelik gelenekler tümden feda edilemez. Zaten altı ay önce final oynamış kadrodan Kendrick Perkins'i gönderip Jeff Green'i alan sensin; Rasheed Wallace'ın kontratından şans eseri kurtulunca Jermain O'Neal kod adlı batık tankeri alan sensin; Allah sana akıl fikir versin. On sene sonra formasını salonun tepesine asacağın adam gönderilir mi? Yarın öbür gün Dallas da Nowitzki'yi gönderelim (Olmaz gerçi. Kontratına göre takası reddedebilme seçeneği var. Kobe'nin kontratında da var aynı seçenek.) falan desin bari. "Şık değil" falan demiyorum, ebeniz sodomize edilsin diyorum. Sağolsun Larry Bird çıktı, Celtics'in playoff ikinci turundan daha büyük değerleri olduğunu hatırlattı Ainge'e. Fisher takası mecburen yapıldı. Herkes bunu anlayabilir ama saçmalamanın sınırı olmalı. Herkes buna inanmalı, hayat bayram olmalı.


2 comments:

Mshn said...

Süper bir yazı olmuş, eline sağlık hocam. :)

filelisepet said...

Ne demek, vazifemiz