Saturday, March 17, 2012

Takaslar... Takaslar...

Dwight Howard, Pau Gasol, Steve Nash, Carmelo/Amar'e... Hepsi takımlarında kaldı. Takas döneminde çılgın menajerlere, abuk subuk hamlelere pek rastlamadık. Yine de sessiz geçtiğini söyleyemeyiz. Başlıyorum


GOLDEN STATE, BUCKS

İlk büyük takas hamlesi GS Warriors ve Bucks takımlarından geldi. Bogut California'ya, Ellis ise küçük ve karlı beldelerimizden Milwaukee'ye gidecek.

Bogut, Avusturalya'daki taraftar ve tezahüratları özlediği için Bucks tribünlerini değiştirmeye karar vermişti. Kendi cebinden 100 kombine bilet alıp 'çılgın taraftarlar'a bedava dağıtacağını açıkladı. Seçmelere akın eden Milwaukee delileri, Bogut'un forma numarasından ilhamla "6. bölük" isimli bir ekip oluşturdu; vuvuzela çalan, pankart açan, plastik kılıçlardan altın kemerlere dek onlarca aksesuar taşıyan insanlar.


100 kişilik grup, 1000 kişilik ses çıkarıyordu. Tribün atmosferi birden bire değişti. Seyirciyle böylesine içten bir ilişki kuran Bogut üst üste sakatlıklar yaşayınca maalesef Bucks onu takasta kullanmaya mecbur kaldı. Bucks menajerinin senelerdir abuk subuk takaslar yaptığını biliyoruz ama en azından bu defa suçlamak mümkün değil. Uzun oyuncular daha değerlidir. Ender rastlanan bir mücevher gibidir. Üstelik Bucks'ın hem savunmada, hem de hücumda yegane lideri vardı: Andrew Bogut. Her iki elini de kullanabilen, hücum repertuarı geniş, savunmada alan paylaşmasını bilen bir uzunu elden çıkarmak acı verici. Fakat tüm sezonu kapatmış bir oyuncuyu değişiklik arayan süper skorerle takas edebilme fırsatını her zaman elde edemezsiniz. Özellikle de playofflara kalmak istiyorsanız bu fırsatı kullanmalısınız. Şimdi ellerinde muazzam bir skorer var: Monta Ellis. Stephen Curry ile beraber oynadığında zaafları ortaya çıktığı için Golden State takas yoluna gitti. Hatta birkaç gün sonra Golden State taraftarları, hem başarısız oldukları, hem de bu süper skoreri kaybettikleri için takım sahibini dakikalarca yuhalayacaklardı.

Monta Ellis, tabiatı gereği basketbol üslûbunu skor üstüne kurmuş bir oyuncu. Ligin süper skorerlerinden biri; kalabalık savunmaların arasından yılan gibi kıvrılarak potaya ulaşır, dripling kabiliyeti ve hızıyla her rakibe karşı sayı bulur.


Fakat Jennings de skorer bir guard olmasına rağmen Ellis gibi verimli değildir. Çaylak sezonunda 55 sayı attığından beri saçma sapan şutlarla takımın hücum ritmini bozar. Abartmayayım ama Nick Young kadar saçmaladığı maçlarını izledim. Yeteneklidir, değerlidir ama Ellis'le birlikte hiç çekilmez. 
Jennings ve Ellis bundan sonra maç başına 50 şut kullanacaklar muhtemelen. Kozmos Ersan'a sabır versin.

Takasın ikinci kısmına geçelim. 0'a tekabül eden Kwame Brown'a karşılık Stephen Jackson verilir mi? Jackson'ı zaten kullanamıyorlardı. Scott Skiles ile kavga etmiş, önce ilk 5'teki yerini, ardından tüm dakikalarını kaybetmişti. Hattâ NBC'deki bir röpotajda şunları söyledi: "Diğer koçlarla aramdaki ilişkinin bir benzerini Scott Skiles'la kuramadık. Bundan sonra da kurmamız mümkün değil. Çok şey yaşandı." Yeniden yapılanmaya giden Golden State Jackson'ı elinde tutmadı. Draft hakkı ve yalnızca şut atabilen Richard Jefferson için bekletmeden Spurs'e gönderdi. Hem Bucks kullanamadığı bir oyuncudan kurtuldu, hem de Jackson rol alacağı iyi bir takıma gitti. win-win.

Unutmadan Kwame Brown'ın kontratı bu sene bitiyor. Yani klasik bir John Hammond dangalaklığıyla karşı karşıya değiliz. Hattâ maç başına 5.5 sayı ve 4 ribaunt istatistikleriyle oynayan 25 yaşındaki Udoh'u da kadrolarına kattılar. Ersan, pota-altı/ribaunt problemine derman oldu ama Udoh da küçük rollerde verim alabilecekleri bir oyuncu.


NETS, BLAZERS

Trail-Blazers onlarca sakatlıktan sonra pes edip takımı dağıtmaya karar verdi.

(Özet geç diyenler için: 2007 NBA draftından önce herkes Greg Oden'ın ligin en iyi uzunu olacağını düşünüyordu. Hatta Portland Durant'i değil Oden'ı seçti. Maalesef Oden her sezon dizlerinden sakatlanacak ve kariyeri bitecekti. Portland'ın diğer yıldızı Brandon Roy hem oyun okuyor, hem şut atabiliyor, hem de kendi pozisyonunu yaratabiliyordu. Sakatlıklar onun da yakasını bırakmadı. Geçen sene sonunda dizlerindeki kıkırdak tabakasının neredeyse yok olduğunu, bir daha basketbol oynayamayacağını söylediler. Yalnız yıldızlar değil, tüm rol oyuncuları küçük büyük sakatlıklar yaşadı; burkulan bilekler, yırtılan kaslar, kayan diskler... En sonunda 5'e 5 maç yapacak oyuncuları kalmadığı için oyuna giren koç Nate Mcmillan antrenman esnasında aşil tendonundan sakatlandı. Hatta takım sahibine kanser teşhisi kondu. Takım lânetlenmişti belli ki. Bazı Trail-Blazers taraftarları şamanlara, büyücülere, rahiplere danışıp tütsü ve muskalarla çare aradılar ama olmadı. 2010'larda şampiyonluklara ambargo koyması beklenen takım eridi. Yok oldu amk. Oden ve Roy gibi hem karakteri, hem de oyunuyla alkışlayacağımız oyuncuları ebediyen kaybettik. Tıpkı Bill Walton'ı, gelmiş geçmiş en büyük Portland efsanesini kaybettiğimiz gibi.)


Takımdaki herkes heyecanını yitirmişti. Bir avuç yorgun, moralsiz, bezmiş basketbolcudan verimli olmalarını bekleyemeyiz. Yönetim, yeter, dedi. LaMarcus Aldridge hariç takımı yenilemeye karar verdiler. Önce Gerald Wallace'ı Mehmet'in biten kontratı ve draft hakkı için Nets'e gönderdiler. 2012 draftının çok güçlü olması bekleniyor. Yeniden yapılanan her takım, draft haklarının peşinde. Nets de yeni bir takım inşa ediyor ama Nets'in olayı başka.



Takımı Deron Williams için cazip hâle getirmek zorundalar. Seneye New York'a taşınıp "Brooklyn Nets" olacaklar ve Williams onlara seyirci getirecek. En azından plan bu. Bir senedir Dwight Howard'ın peşinde koştular, beceremediler. D-Will de giderse avuçla bok yiyecekler. Bence seneye Deron Williams sürekli mağlup olmaya dayanamayıp gidecek. Zaten Lakers, Mavericks, Nets de feda ettiği draft hakkını mumla arayacak. Göreceğiz.

Portland cephesine geri dönersek, Gerald Wallace'tan sonra Marcus Camby'yi Houston'a gönderdiler. Bu takasın tek sebebi para. Hem Camby'ye verecekleri paradan kurtuldular, hem de takımı boşaltma hedeflerine devam ettiler. Aslında Camby'ye karşılık Hasheem Thabeet'i aldılar. Ama unutmayalım ki Hasheem Thabeet, evrende boşluğa tekabül eder. Bir koful basketbola ne kadar katkı yapabiliyorsa, Thabeet de o kadar katkı yapar. Bir tuzluk (bildiğin tuzluk) ne kadar iyi formula-1 pilotu olabilirse, bir Hasheem Thabeet de o kadar iyi basketbolcu olur.

Unutmadan takasların son günü koç Nate McMillan'ın görevine de son verdiler. Önümüzdeki senelere bakacaklar.


LAKERS, CLEVELAND, HOUSTON

Cavaliers LeBron gidince ligin dibine vurmuş, bu sezonsa çaylak Irving etrafında tekrar toparlanmışlardı. Irving varken Ramon Sessions'a yer kalmadı. Lakers potaya yönelebilecek, hızlı hücumlarda koşabilecek bir guard kazandı. Bence nokta atışı. Bir de Houston'dan pota altında küçük bir rol üstlenecek Jordan Hill'le anlaştılar. Gasol ve Bynum birkaç dakika daha dinlenebilecekler. Peki Hill karşılığında verdikleri oyuncukim? Maalesef Derek Fisher.

Fisher'ın kariyeri hakkında uzunca bir yazı yazdım zaten. Şu an kısaca bahsedeceğim. Fisher kariyeri boyunca "pır-pır" guardlara boyun eğdi; Iverson, Parker... Fakat yaşlandıkça kimseye dur diyemeyecek hâle geldi. Ayakları gitmiyor, bilekleri çalışmıyordu. En son 2010 finallerinde potaya yönelip turnike atmıştı galiba. Lakers'ın hem hücumunu, hem de müdafasını tek başına paramparça ediyourdu. Steve Blake zaten formda, Ramon Sessions da kadroya eklendi. Tüm bunlara Fisher'ın kontrat yükü de eklenince kaçınılmaz son gerçekleşti. Bence çok ayıp oldu. Herkes Fisher'ın Lakers formasıyla, 5 yüzük kazandığı camiada emekli olacağını bekliyordu. Kısmet değilmiş. Zaten Danny Ainge'in Garnett ve Pierce'ı göndermeye çalıştığını düşünürsek, NBA menajerlerinin vefalı olmadıklarını fark edeceğiz.

Houston Rockets Camby ve Fisher ile playoff yarışında büyük bir silâh kazandı: tecrübe. Özellikle Fisher'ın katkısı çok sınırlı olacak ama kritik anlarda güvenebilecekleri bir şut tehdidine sahipler artık.


WASHINGTON, DENVER, CLIPPERS

Nene Washington'a gitti. Sezon boyu formsuzdu, belki başkent iyi gelecek ama Nene gitmek istemiyorsa bırakılmaz. İki elini de kullanan, defansif ve ofansif özelliklere sahip, takımı için oynayan bir uzunu bırakmak pek mantıklı değil. Üstelik karşılığında hiçbir şey almadan. Ben pek bir şey anlamadım. Buradan bakınca takasın mutlak galibi Washington. Zaten takımı boşaltmak için can atıyorlardı. Verdikleri parçalardan acilen kurtulmak, mümkünse bir daha görüşmemek istiyorlardı. Ah Washington, boynu bükük Washington. 3 senedir takım değiştiriyorlar. Sebebini kısaca anlatayım:

Washington takım kültürü mahvolmuştu. NBA oyuncuları sürekli seyahat ettikleri için vakit geçsin diye genellikle kart oynarlar. Söz konusu Washington'sa olaylar daha karışık tabii. Arenas, takım arkadaşı Crittenton ile poker oynarken aralarında kavga çıktı. Kavga büyüdü, soyunma odasına tabancalar götürüldü. Bireysel silahlanmaya karşı çıkmak için ismini 'Bullets'tan 'Wizards'a çeviren camia deliye döndü. Normalde oyuncuların özür dilemesi beklenir. Arenas ise maç öncesi silâh şov yapmayı tercih etti. Diğer oyuncular da kahkahalarıyla eşlik edince tüm takım dağıtıldı.

Gelen gideni aratır mı? Javale McGee, Nick Young ve Blatche aratır. Washington'da uzuuuun zamandır hiçkimse galibiyeti umursamıyor. Nick Young yalnızca el üstünden şut deniyor, McGee kaç smaç yapabileceğini düşünüyor. Blatche ise triple double peşinde koşuyor; pazara kadar değil, mezara kadar. Böyle dandik karakterler bir araya gelince boşvermişlik tüm takıma sirayet etti tabii. Savunma yapıp hızlı hücuma koşuyorlar, Nick Young topu alınca geri gelip üçlük deniyor. Washington taraftarı olsam yemin ediyorum beynim erirdi.

Aşağıda Javale McGee'nin efsanevi hareketlerinden bir buket bulacaksınız:

Şimdi Nick Young'ı turnike atarken göreceğiz. Çemberi geçtim, top panyaya bile çarpmıyor:

Young hızlıca Clippers'a gönderildi. Dış hücumcu arayan Clippers'ta başarılı bile olabilir. McGee'nin kontratı sezon sonunda bitiyor. Belki normal bir takımda kendini basketbola verebilir. Bu sezon aldığım en güzel haber üç silahşörlerin ayrılması oldu.

No comments: