Friday, May 4, 2012

Bir Takım Haberler

KNICKS vs HEAT 3. MAÇ
Maçlar başlamadan önce Knicks için hayli sikimsonique bir tabloyla karşı karşıyaydık: Wade'i yavaşlatması beklenen Shumpert (takımdaki tek elit dış savunmacı ve en güvenilir guard) dizinden sakatlanmıştı, Amar'e elini kesmişti, Lin'in sakatlıktan dönemeyeceği açıklanmıştı. Üstelik Knicks tarihin de sillesini yemişti. Bugüne dek 2-0 öne geçmiş olan takımların %92.4'ü seriyi almış. Heat 2-0'dan asla seri vermemiş zaten.

Chris Bosh maç sabahı baba olduğu için Miami'de hastaneye gittiği, vaktinde MSG'ye yetişemeyeceği konuşuluyordu. Amar'e olmaksızın pota altından sayı üretemeyen Knicks için fantastik bir haber. Wade&LeBron kariyerlerinde ilk kez MSG'de bir playoff maçına çıkacaklardı. Son anlara beraberlikle girilirse avantajın Knicks cephesinde olacağı belliydi. Hem Bosh yetişecek, hem de son çeyrekte LeBron'dan gelen 17 sayıyla son dakikalar anlamını yitirecekti.
                       
Bir haftadır Dünya'da NBA izleyen her insan Knicks'in top kaybı yapmaması gerektiğini, Heat'in tüm ligde en iyi hızlı hücuma çıkan takım olduğunu söylemekten harap ve bîtap düştü. Ama nafile. Dün akşam Knicks 22 basket attı, 18 top kaybı yaptı. İntihar. İlk yarıda Miami de korkunç oynadığı için pek anlaşılmayacaktı tabii. İlk yarı bittiğinde her iki takımın şut yüzdesi de %35'in altındaydı. Neden? Çok çirkin basketbol oynandı çünkü. Tıka basa izolasyonla dolduk. Kimse top çevirmiyor, herkes iso istiyor, 1 on 1 dışında hiçbir hücum prensibi uygulanmıyordu: Wade, LeBron, Anthony, JR, hatta Landry Fields ve Chalmers... Yeter amk, tıka basa doldum. Önümüzdeki 3 gün boyunca izolasyon görürsem 12 saat boyunca durmaksızın kusmayı planlıyorum.

Eğer Knicks süpürülmek istemiyorsa Mike Woodsen engin bilgi ve tecrübelerime kulak versin.
1. Oyun ritmini yavaşlatmak Knicks'in lehine ama hücumlara başlamadan önce 3'lük çizgisi dışında 14 saniye beklemenin anlamı yok. Peki topu bir dış oyuncuya verip çemberden kilometrelerce uzakta hücum başlatmak yerine ne yapmalısınız? Çok çılgın bir fikrim var. Uzuna pas verip dış oyuncu cut yapabilir mesela (Basketbol 101).
2. JR Smith'i ilk kez böylesine canla başla savunma yaparken gördüm, bir şekilde 4. maçta da müdafaaya konsantre olması lazım.
3. Novak 20 dakika oynadı ve oyuna her girdiğinde vahşi Heat kısalarının markajı altında kaldı (3. çeyrekte yaptığı iki top kaybı en bariz örnek.). Ya top çevirip (Carmelo duy sesimi!) boş adamı bulmalı, ya da Novak+JR ile sahada durup birden fazla 3'lük tehdidi oluşturmalısınız (Bu kadar bariz bir şeyi niye yapmıyorsunuz lan?).
4. Heat'in yumuşak karnı belli: İlk 3 çeyrekte Tyson Chandler hareketliyken topla buluştuğunda 4 sayı atıp 3 faul yaptırdı (Maçı indiriyorum, bunun görüntülerini YouTube'a atınca ne demek istediğim daha iyi anlşaılacak.). Haslem&Bosh'un fiziken hareketli uzunlara karşı durabilmesi imkansız.

Uzun lafın kısası dağ tek hücreli canlı doğurdu. Knicks son 11 senedir playoff'larda hiç maç kazanamadı (Seattle Supersonics ise bu sürede 8 maç kazanmış.). Birkaç gün öncesine dek üst üste en fazla maç kaybeden takım Memphis'ti: tam 12 maç. Knicks bu sayıyı 13'e çıkarıp rekor kırmanın haklı gururunu yaşıyor şu sıralar.


CLIPPERS vs GRIZZLIES
Elimizde kalan heyecan verici tek ilk tur serisi. Son maç hakkında garip bir istatistik verip kafanızı meşgul edeyim bari. %57'yle saha içi isabet, %56'yla 3'lük... Bunlar Clippers'ın yüzdeleri. Maçı 7 sayıyla kaybeden takımdan bahsediyoruz. Grizzlies'in hem bu maçı almasında, hem de hekesi korkutmasında iki temel sebep var: ribaunt ve topa baskı. Z-Bo tam olarak iyileşmemiş olmasına rağmen çok fazla hücum ribauntu aldılar. Grit&grind denen zımbırtı sayesinde Clippers'ı 20 top kaybına zorladılar (88 hücumda. Oha!).

Unutmadan oyuncular kıvama gelmiş, birbirlerinden nefret etmeye başlamışlar ("İşte playoff bu!"). Taraftarlar da benzer bir psikolojiye girmiş anlaşılan. Geçen akşam tribünde Anders Breivik'in küçüklüğünü gördük


WITHOUT BIAS

Bu akşam NTVSPOR'da ESPN'in hazırladığı belgesellerden biri yayınlanacakmış: Without Bias. Len Bias'in korkunç hikayesi anlatılıyor. Belgesel güzel ama izledikten sonra hemen coşmamak, "Jordan vs Bias" naralarıyla CD'yi çizmemek lazım. Bias Jordan'a rakip olabilir miydi? Bilemiyoruz. Yalnızca 80 sonlarında tüm ligi tokatlayan muhteşem bir skorerden değil, 90'larda basketbola hükmeden, gelmiş geçmiş en büyük baksetbolcudan bahsediyoruz; ne olursa olsun galibiyete ulaşan, iradesini kozmosa kabul ettiren bir adamdan. Bias kolejde inanılmaz bir oyuncuydu ve kesinlikle all-star, hatta süper yıldız seviyesine gelecekti. Fakat Jordan?
                         
David Skywalker Thompson gelmiş geçmiş en büyük kolej oyuncularından biridir. Hatta Jordan'ın da mezun olduğu North Carolina'nın en büyük oyuncusudur. Fakat başına gelenleri, uyuşturucu ve gece hayatı yüzünden kariyerinin sona erdiğini biliyoruz.

Tabii Bias Bird'in Celtics'ine katılacağı için takım oyunu ve kazanma kültürü içinde pişecekti. Üstelik Doğu Fonferansı'nda fiziken Barkley ile kapışacak, yalnızca kazanmaya odaklanmış Jordan'la mücadele edecekti. Genellikle oyuncular, rakiplerini yenebilmek için daha çok çalışmak zorunda kalırlar. Mesela Magic ligdeki ilk senelerinde eğlencesine bakıyordu (evet, 80'deki epik final performansına rağmen.). Bird'in 84'te Magic'i yaktığını, küllerini havaya savurup şampiyonluğa uzandıktan sonra Magic'in hırslandığını biliyoruz. Peki Jordan'dan daha zorlu bir rakip düşünülebilir mi?

Bias'in 90'larda boston'u tek başına sürükleyip sürükleyemeyeceğini bilmiyoruz. Ama Celtics'le beraber yapabilecekleri insanın ödüyle bokunu harmanlıyor. 2012'den bakınca her şey açık. 2 sene içinde Bird ve Mchale'in büyük sakatlıklar geçireceğini biliyoruz (Bird 1988/89'da 6 maç oynayabildi.). Eğer forvet rotasyonuna Bias girse her ikisi de dinlenme fırsatı bulacaktı. 80 sonlarında lige süper atlet forvetler geldi. Çılgın ayak fundamental'ına rağmen yaşlanmaya başlayan Mchale'in yeni uzunlarla mücadele etmesi çok zor oluyordu, Bill Walton kariyerinin sonuna gelmişti, Celts kadrosu yaşlanıyordu... Şimdi gözlerinizi kapayın ve 86'da şampiyonluğa ulaşmış Bird-Mchale-Parish'in yanına Bias'i yerleştirin. getireceği gençlik ve atletizmle Celtics'in hücumunu çok çok çok daha derinleştireceği belli (hızlı hücumlar, genel olarak oyun ritmi, Bird'in paslarından gelecek 2.5 milyon alley oop...). Kadronun çok daha fazla dinlenmiş olarak playoff'lara kalacağı belli. Bias'in inatçılığının Doğu'daki yeni dominant güç olan Pistons'a karşı ilaç olacağı belli. Bias oynayabilseydi muhtemelen tüm lig tarihi değişecek, Bird en az 5 yüzükle kariyerini tamamlayacak, 90'larda asla yaşayamadığımız Bulls vs Celts rekabetiyle orgazmdan orgazma koşacak, yüzlerce efsanevî maça şahit olacaktık: Jordan vs Bias, Barkley vs Bias, Malone vs Bias, Worthy vs Bias... Daha fazla uzatmaya, gün boyu feryat figan gezmeme gerek yok. Akşam belgesel yayınlanacakmış zaten (Garip not: Bias'in kardeşinin de NBA seviyesine ulaşabileceği düşünülen bir basketbolcu olduğunu ve birkaç sene sonra öldürüldüğünü biliyor muydunuz?)

Larry Bird demişken, 31 sene önce dün (3 mayıs) ne olduğunu hatırlatayım. Konferans Finalleri, 7. maç. Dr j'in Sixers'ı, Bird'in sürüklediği Celtics'le oynuyor. Maç bitmek üzere. Larry Bird topu alıp maç kazandıran basketi atıyor: 91-90. Celtics finallerde Moses'lı Rockets'ı da eleyip şampiyonluğa uzanacak. "Dave Cowens olmadan Celtics bir şey yapamaz" diyen bazı eziklere kapak ol... yok lan o kadar da gaza gelmedim.
                                                       

No comments: