Wednesday, May 9, 2012

Lakers vs Nuggets, Bulls vs Sixers (5. Maçlar)

Lakers vs Nuggets
Andrew Bynum: "Seriyi bitirme maçları aslında kolay olur. Eğer başlangıçta sahaya çıkıp sert oynarsanız rakip teslim olmaya meyillidir. Hemen öne geçip farkı korumak istiyoruz."

Lakers'ın tüm ligdeki en iyi pota altı ikilisine sahip olduğunu herkes biliyor. Zaten birkaç senedir Dwight hariç tek boyuncunun Gasol&Bynum'a üstünlük sağladığını görmemiştik. Bu akşam başka biriyle karşılaştık: JaVale McGee; boy, kol uzunluğu, esneklik, atletizm, hız, enerji... Staples Center'da tek başına smaç partisi vermeye yemin etmiş adeta. Zaten istatistik kağıdı da kabardıkça kabardı: 32 dakikada %75'le 21 sayı ve 14 ribaunt. Bynum'ı denize döktü (Bynum'ın topla çok buluşamaması da her zamanki gibi oyundan düşmesine zemin hazırladı tabii.).
                      
McGee'nin yetenekli olduğu malum. Fakat playoff atmosferinde kafasını toplayamayacağı görüşü hakimdi. Adam kariyerinin en etkileyici maçını çıkardı. Temel sebep belli: George Karl. Çok çok uzun zaman önce ve çok çok uzak bir NBA atmosferinde dizginleri koçlar tutuyor ve oyunculara hükmedebiliyorlardı. Denver'da Geroge Karl'ın hâlâ böyle bir lüksü var (Gregg Popoviç, az biraz Doug Collins ve Doc Rivers gibi.). McGee'ye kendisini dinletebiliyor[1]. Tabii koç tek etken değil. Washington Wizards cehennem çukuruna benziyordu. Tüm oyuncular rüyalarda geziniyor, birbirlerini yoldan çıkarıyor, 15 sayıyla mağlup olmalarına rağmen yaptıkları güzel hareketleri kutluyorlardı. Ben hayatım boyunca mesleğine bu kadar az saygı duyan insanlardan kurulu bir takım görmemiştim. Nuggets'ın havasıysa bambaşka; basketbola odaklanmış oyuncular, playoff savaşı veren teknik kadro, veteranlar... Mesela Andre Miller.

Miller tek kelimeyle olağanüstü oynadı; hücumu yönetti, McGee ve Faried'i besledi, son çeyrekte öne çıktı. Ligdeki underrated oyuncular listesinin en üst sıralarında zaten. Her zaman (Nuggets, Sixers, hatta Blazers...) all-star seviyesine yakın performans göstermesine rağmen asla bu onura ulaşamadı (Hüzün. Keman nağmeleri vs). George Karl da Miller'ın hak ettiği övgüyü alamadığından bahsederken birdenbire zincirlerini kırdı, enginlere sığmayıp taştı: "Gelmiş geçmiş en iyi 10 oyun kurucudan biri." Gözlerimi oyup deli gibi dans etmeye başlamadan yalnızca 10 kelime söyleyip mevzuyu kapıyorum: Magic, Oscar, Stockton, Kidd, Isiah, Nash, Cousy, Frazier, Payton, Paul.

Nuggets'ın Lakers'la mücadele edebilmesi için tempoyu hızlandırması (genelde çift pg+atletlerle oynuyorlar.) ve isabetli şut atması gerektiğini düşünüyordum. Seri boyunca tempoyu kontrol edemedikleri yetmezmiş gibi çok kötü şut atmışlardı (Bu ikisi özellikle Lakers karşısındaki Denver basketbolunda birbirine bağlı zaten.). Dün gece de rezil 3'lük attılar. Nuggets'a nazire yaparcasına çember döven Lakers son anlarda çıldırınca fark kapanmıştı hatta. Sessions ve Blake'den birer 3'lük, Kobe'den üst üste dört 3'lük geldi (Son anlarda fena değil bu çocuk.). Ama yavaş tempolara alışkın Andre Miller'ın basketleriyle ayakta kalmayı başardılar. 

Seri uzadı, Denver'a gidiyoruz. LA cephesi için haddinden fazla yorucu bir seyahat olacak: 30 küsürlük Kobe&Gasol, Kobe'nin Denver'daki tecavüz davasından kalan hatıralar, Lakers'ın çabucacık kırılabilen özgüveni... OKC ise ayaklarını uzatmış dinleniyor. Kısa süre içinde Perkins'in sakatlığı geçecek, Thunder oyuncuları da Lakers'a hazırlanmış olacak.

Bynum altıncı maçtan önce de "close-up maçları kolay geçer, rakip teslim olur" derse, Nuggets'ın motivasyonu bir kat daha artacak muhtemelen. Lafı uzatmaya gerek yok, mikrofonlarımızı Mike Brown'a çevirip maç sonu açıklamalarını dinliyoruz: "Eğer böyle konuşmak istiyorsanız, sahaya çıkıp söylediklerinizin arkasında durmalısınız."
_______________
[1]Muhtemelen annesini de dinliyordur: Pam McGee. WNBA efsanelerinden mega dominant bir karakter. McGee'nin smaç yarışmasında jüriyi ziyaret edip Dr J'i dudaklarından öptüğünü herkes hatırlıyordur. Denver'ın playoff maçlarında saha kenarında oturup Jack Nicholsonvâri hareketler yapıyor.


Sixers vs Bulls
Bulls'un morali yerle bir oldu; içkisine Erol Taş hap attı[2], tecavüze uğrayıp kötü yola düştü. Şampiyonluk hayalleriyle playoff'lara başlayan (En büyük favori olduğu bile konuşuluyordu hatta.) takım Noah ve Rose'u kaybettikten sonra ilk turu bile geçmeyebilir. Herkes diken üstünde. Sixers cephesindeyse gökten zembille inen fırsatı kaçırmama arzusu var. Haliyle sinirler gerildi. Oyuncular buluttan nem kapmaya, rakiplerine gıcık olmaya başladılar. Hakemler bir dakikalığına gözlerini kapasalar, meydan muharebesi moduna doğru yelken açacağız.

Taj Gibson Elton Brand'le girdiği top kapma mücadelesinde sertliğin dozunu ayarlayamayınca saha karıştı. Neyse ki hemen araya girdiler.
                                                    
Maçın kendisi de şu itiş kakıştan farksızdı; korkunç hücumlar, rezil şutlar, trajikomik top kayıpları... İzlediğimiz spor basketbola pek benzemiyordu. Takımlar 80 sayıya bile ulaşamdı. Bulls %41'le şut attı; Sixers ise %31'le. Mesela Sixers %70'le faul atmış. İyi değil. Tabii Bulls'un %37'yle serbest atış kullandığını görünce insanın algısı kayıyor. Yapacak bir şey yok. Serinin kaderi bu. Hayatta kalmak için savaşan iki yırtıcının her türlü pislik ve kötülükle rakibini yenmeye çalışmasını seyredeceğiz. Belki basketbola dair konuşacak pek fazla şey yok ama playoff ruhunun sahada ete ve kemiğe büründüğüne[1], kan ve ter akıtıp rakiplerini dişlediğine şahit oluyoruz.

Unutmadan Taj Gibson kısa süre sonra sakatlanıp maça ara verecekti. Deng'in de ciddi bilek sakatlığına rağmen oynadığını düşününce, Portland'daki lanet Chicago'ya bulaşmış gibi görünüyor.

___________________
[1]Yani ortada gamsız Hawks vs ağırdan alan Celtics gibi bir seri yok.


[2]Edit geldi. Erol Taş hap değil, kahkaha atarmış. Hap atan Nuri Alço. Millî değerlerimizi karıştırmayın.

2 comments:

U. said...

Aman abi Portland'daki laneti anmak bile büyük bir risk. Ki ben de tam olarak yaptım galiba.

Anonymous said...

Erol Taş hap atmaz, kahkaha atar. olsa olsa nuri alço'dur o