Sunday, May 20, 2012

Dream Team Belgeseli

Dream Team denince akla neler geliyor? İmza alabilmek için sıraya giren rakip basketbolcular, mağlubiyeti kabullenmiş koçlar, şaşkınlık ve heyecana dayanamayıp aptallaşan seyirciler, maç başına 43.8 sayı fark atan ve basketbolu tam anlamıyla küreselleştiren bir takım...

Takımın en önemli yıldızı belli: Jordan (GOAT). Arkasından, her hâlükârda top 7'ye almamız gereken iki veteran geliyor: Magic&Bird. Magic'in yedeği, lig tarihinin en çok asist yapan oyuncusu: Stockton. Yanlarına gelmiş geçmiş en büyük forvetlerden 3'ünü ekleyin: Barkley, Karl Malone, Pippen. Sürprizlerimiz henüz bitmedi! Lig tarihinin en acayip şutörlerinden Chris Mullin.  Ellerini kollarını sallaya sallaya ilk 50'ye giren iki pivot: Robinson ve Ewing[1]. En büyük 10 şutör guard'dan biri olan Clyde Drexler (1 paragrafta kaç kere "en" kelimesi kullanılabilir?). Unutmadan, saydığım isimlerin tamamı Hall of Fame üyesi.

Bir de şöyle anlatayım: 116 kere all-star, 15 kere MVP, 23 kere şampiyon... Yani Chuck Norris, Steven Seagal ve Cüneyt Arkın'ı aynı takımda toplamadığımız taktirde Dream Team'i alt edebilmek mümkün değil.
                                                  
Önümüzdeki haftalarda Dream Team'i konu alan bir belgesel çıkacak. Dillere destan olmuş basketbolcuların emsalsiz başarılarından bahsedecekler. Fakat belgeseli ilginç kılan aldıkları galibiyetler değil, her zaman bahsedilen ama asla seyretme şansına erişemediğimiz iki maç. 

1. Kolej Çocukları Dream Team'i Mağlup Ediyor
Rüya Takım'ın kaybettiği tek maç. Karşılarında bir grup yetenekli üniversite öğrencisi var: Grant Hill, Allan Houston, Rodney Rogers, Chris Webber, Jamal Mashburn, Penny Hardaway... Tabii babaların beraber oynamaya henüz alışmadıkları, antrenman maçını pek umursamadıkları aşikar. Üstelik karşılarında yürüyen efsaneleri gören gençlerin nasıl motive olduklarını hayal edin. Charles Barkley ilk gün kendilerini zorlamadıklarını, Grant Hill'in ise maçı kaydetmekle meşgul olduğunu söylüyor mesela.

Zaten ertesi gün 50+ sayı fark atmış Dream Team. Kolejliler ikinci molayı aldıklarında skorun ne olduğunu söylesem yeter: 22-1. Allan Houston ilk maçı kazanınca gaza gelip göğsünü yumruklayarak kutlama yaptığı için Jordan tarafından sodomize edilmiş: "Şu çocuğu bana bırakın." Houston ikinci maçta basket atma şansı bulamamış mışmış(İzlesek de görsek artık.).

2. Magic vs Jordan
Benim esas merak ettiğim olay bu zaten. Jordan'ın hayatı boyunca oynamaktan en çok zevk aldığı maçmış (Antrenman maçı ama böylesine rekabetçi oyuncuların basketboldan zevk almaları için işlerin ciddiye binmesi lazım.). Jordan'ın takımı (Pippen, Bird, Karl Malone, Ewing), Magic'in takımını (Mullin, Barkley, Robinson) 40-36 mağlup etmiş.

90 dakikalık belgesel 13 Haziran'da yayınlanacak. Biraz abartıyor olabilirim ama resmen heyecanlandım.
_______________________________
[1]Yani pota altını Boozer ve ham Dwight Howard'a emanet etmiş, dış şut tehdidi sınırlı Redeem Team (2008) ile Dream Team'i kıyaslamak pek mümkün değil.

5 comments:

fatih said...

bizde izlesek çıksada :)

osman said...

bu postu koyman çok iyi olmuş. amerika'da da baya bi reklamı yapılıyor şu sıra. "the greatest game ever played" diye baya iddialı konuşuyorlar. reklam amaçlı mı yoksa gerçekten öyle olduğunu mu göreceğiz.

Anonymous said...

çıkacak olan belgeselin ismi nedir?

filelisepet said...

The Dream Team

Anonymous said...

şu takımı 2012 kadrosu ile kıyaslayan cahiller var bi de.. 20 avans verseler 20 sayı farkla kazanırlar maçı.. hatta rakip forvetlerden ağlayanlar bile olabilir sertlik karşısında..