Friday, June 1, 2012

Draft Dedikoduları

NBA Draft Lotaryası her sene yüzlerce dedikoduyla şenlenir; "İlk üç sırayı yönetim belirledi... Stern kendi seçtiği takıma birinci sırayı verdi... Stern aslında Deccal ve Illuminati'yle beraber kanlı bir diktatörlük kurmanın peşinde..." Birkaç örnek vererek ne demek istediğimi açayım:

1997: Spurs, Tim Duncan. Hakeem'in kariyeri düşüşe geçeceği için ülkedeki en büyük ve zengin eyalet olan Texas'ta başka bir dominant güç oluşturmak istiyorlar. Bu defa birinci sırayı San Antonio'ya peşkeş çektiler.

2003: Cavs, LeBron James. 1970'te kurulan camia, bir kere bile NBA Finalleri'ne yükselemedi. Üstelik Browns'ın 1964 NFL Şampiyonluğu'ndan beri şehre hiçbir kupa gitmiş değil. Adeta lanetliler. En nihayetinde NBA yönetimi olaya el koymaya karar verdi. LeBron doğduğu eyalette oynayıp takımını şampiyonluğa sürükleyecek ve şehrin kaderini değiştirecek.
2006: Raptors, Bargnani. Stern göreve geldiğinden beri ligi uluslararası platformda parlatıp küresel bir cazibe nesnesine dönüştürmek istiyor. Vince Carter sonrası yıldızı[1] kalmayan Toronto, NBA yönetiminin yayılmacı ve işgalci politikalarında kritik bir parça.

2008: Bulls, Derrick Rose. Birleşik Devletler'deki en büyük 3. şehir, Michael Jordan sonrası basketbola ilgisini kaybetmişti. Ben Gordon, Kirk Hinrich, Luol Deng gibi iyi ama küçük parçalarla başarı yakalayamayan Bulls süper yıldıza muhtaç. Yalnızca %1,7 şansları olmasına rağmen David Stern piyangoyu kendi istediği şekilde ayarladı.

2009: Clippers, Blake Griffin. Ülkedeki en büyük ikinci şehir Los Angeles. Şehirde futbol takımı olmamasına rağmen iki basketbol camiası var ama aralarında rekabetin ateşli olduğunu iddia etmek imkânsız, hatta dangalaklık. Chicago'daki iki baseball takımı gibi (White Sox, Cubs) bir kutuplaşma yaratılırsa, izleyeceğimiz derbiler lige bambaşka bir renk katar. Clips'in taraftar kazanması için mega spektaküler Blake Griffin'den daha uygun bir isim düşünülebilir mi?

2011: Cavs, Kyrie Irving. The Decision sonrası moralman çöken ve bir önceki sene lig birincisi olduğu hâlde bu defa 20 galibiyete bile ulaşamayan[2] camianın süper yıldıza ihtiyacı var. Şehir basketboldan tamamen soğumuş durumda. Bu kirli oyunu planlayabilecek kim var? David Stern.

Hazırsanız, çok acayip bir sihirbazlık numarası yapacak ve yukarıda saydığım tüm dedikoduları yalnızca 3 kelimeyle yok edeceğim: New York Knicks. Apoletlerini say say bitmez; Amerika'daki en büyük pazar, en fazla konuşulan camia, en ünlü salon... Knicks'in NBA'e kattıklarını tam anlamıyla kavrayabilmek için 1973 şampiyonluğundan sonra yazılanlara bakmak gerek; binlerce gazete köşesi, yüzlerce makale, onlarca kitap. 90'ları domine eden Bulls hakkında bile bu kadar fazla konuşulmamış[3] olabilir (Biraz abartmış olabilirim. Ama çok değil, biraz.). Şimdi de Knicks draft tarihine bakalım. Tarihteki en dedikodulu draft hangisi? Muhtemelen 1985. Patrick Ewing New York'a gitmişti[4]. 27 senedir bir daha asla ilk sıra hakkını elde edemediler, hatta 86'dan beri ilk 5'e bile giremediler. Üstelik defalarca lotaryaya kalmışlardı; mesela 2003 (LeBron/Wade/Anthony/Bosh) ve 2008'de (D-Rose).

Yao 2002'de lige girmişti. İlk sıradan Yao'yu seçen takım Rockets. Yani Houston. 3 adımda bir Asyalı'ya rastlanılan Chicago değil. 500.000 Çin kökenli insanın yaşadığı New York değil. 1975'ten beri şampiyonluk yaşamamış San Francisco/Oakland değil[5]. Lig yönetimi, eline geçen en büyük küresel pazarlama silahını Houston'a mı verdi yani?

Lâfı yine uzattım da uzattım. Hornets ile ilgili muhabbetlere geçiyorum. Doğal felaketlerle yıkılan eyalette basketbol sevgisini yeşertmek istiyorlar (Zaten şehirde pek sevilen bir spor değil.). 2008'den sonra 2014 all-star haftasonu da New Orleans'a verildi hatta. Takımın başka bir yere taşınmaması NBA yönetimi için birinci öncelik. New Orleans Saints'in sahibi Tom Benson, Hornets ile ilgilendiğini açıklayınca David Stern sevinçten serotonin işemişti: "New Orleans ülkenin hazinelerinden biri. Biz de Hornets için mükemmel bir aday bulduk." O günlerden beri meşhur bir iddia var; Benson, draft birinci sırası karşılığında takımı satın almayı kabul etmiş. %13.7 şansları olmasına rağmen lotaryayı, yani Anthony Davis'i kazandıkları için herkes kafayı yedi tabii. İnternet tam anlamıyla çıldırmış hâlde; forumlar, blog'lar, twitter...
Derrick Williams şöyle bir tweet atmış: "Neden artık çekilişi canlı yayında göstermediklerini merak ediyorum."

Ben Derrick Williams'ın sorusunu yanıtlayayım. Basına kapalı çekilişe lotaryadaki her takım bir temsilci gönderiyor (katılan gazetecilerden, bağımsız saymanlardan bahsetmedim bile.). Eskisi gibi zarf kullanmak yerine bindelik hesapların bile göz ardı edilmediği bir top çekilişi yapıyorlar. Anlayacağınız bu dedikoduların neredeyse tamamı abuk subuk iddialar. Gülüp geçmekte fayda var.

Bana sorarsanız (Önce bana soracaksınız!), Hornets'in kazanmasına sevindiğimi bile söyleyebilirim. Bütün takımlar sezon sonunda tanking'le uğraşıp bile bile kaybederken Hornets kazanmaya çalışıyordu. Kara gözlüm, tek kaşlım Anthony Davis'in neler yapabileceğini çok merak ediyorum[6]. Üstelik katıldığı bir programda espriyle karışık "Kobe çok acayip bir oyuncu. Onu durduran isimlerden biri olmak istiyorum. Karşılaşmamızı beklemekteyim" dedikten sonra, Lakers'ın Hornets'le yapacağı ilk maç mutlaka seyredilmesi gereken televizyon şovları listesine üst sıralardan giriş yaptı.
________________________
[1]Havasından mı, suyundan mı, bilemiyorum ama Toronto'daki süper yıldızlar yumuşak oluyor: Vinsanity ("Tırnağım kırıldı, bu gece oynayamam."), T-Mac ("Madem playoff'lardan eleniyoruz, kameralar önünde arkadaşlarımla şakalaşıp kahkahalar atayım bari."), Chris Bosh ("Ömer topu tutmak için yere atlarken bana çarptı. Yuh amk, ayıp diye bir şey var.")... 

[2]2010 Cavs: 63-19; 2011 Cavs: 19-63. En azından simetrik olarak sıçtılar (Böyle bir düşüşü teknik olarak açıklamak mümkün değil. Camianın havası kaçmıştı adeta.).

[3]1973 Knicks. Rastgele gazete yazılarına bakınca şöyle iddialara rastlıyoruz: "Earl Monroe+Frazier açık ara gelmiş geçmiş en iyi guard ikilisi, DeBusschere gelmiş geçmiş en underrated oyuncu, Willis Reed'in Wilt'i en iyi savunan basketbolcu olduğu yetmezmiş gibi ilk 5 uzun arasında gösterilmesi lâzım..." Anlayacağınız mevzuubahis New York'sa mantık teferruat.

[4]Blog'da kullandığımız üstün teknoloji sayesinde zaman yolculuğuna çıkıyoruz. Sene 1984. Patrick Ewing'in Bill Russell'ın upgrade edilmiş hâli olduğu, defalarca şampiyonluk yaşayacağı düşünülüyor. Draft'a girerse çok büyük ihtimalle Hakeem, MJ ve Barkley'nin önünde seçilecek. Fakat Ewing bir sene daha kolejde kalmaya karar verdiği için NBA tarihi tamamen değişiyor.

[5]Gereksiz bilgi: Toplam nüfusa oranla en fazla Çin asıllı Amerikan vatandaşının yaşadığı şehir San Francisco. Merkez şehirdeki insanların %33'ü Asya (%21'i Çin) asıllı. Bu alanda üçüncü şehir de Oakland.

[6]Merak ediyorum. Çünkü yalnızca birkaç maçını seyrettim bugüne dek. NCAA ile alakam yok. Sıska oyuncuların hafif faullerde 3 metre uçuşunu görünce, kolej liginde NBA'den daha sert savunma yapıldığına dair garip bir illüzyon oluşuyor. Yapmayın, etmeyin.

5 comments:

Anonymous said...

şu dipnot verdiğin rakamları yazıhaneden dekiler gibi bişey yapabilirsen çok iyi olacak.hani şu bastığın zaman seni hoop nota götürenlerinden, imanım gevredi kaç aydır yeminle aşağı-yukarı, aşağı-yukarı

ha bi de takip ettiğin bi kaç blog varsa, sadece güncel ve popüler tartışmalar değil daha çok bilgi ağırlıklı mesela -seninki buna çok iyi bir örnek- paylaşırsan bizlerle çok iyi olur.ben de günde 38 kere sayfayı yenilemekten kurtulmuş olurum yeni bi şeyler var mı diye.çok uzadı, burda son versem iyi olacak.iyi yazışlar, kozmos zihin açıklığı versin

Shifty said...

ben o dipnotları textedit'e kopyalıyorum (notepad) ve gerektiğinde ordan bakıyorum :D

Kaan said...

Aynen ya dipnot olayı çok can sıkıyor. Bir çözüm araştırabilirsen çok memnun oluruz.

Anonymous said...

NYC'nın meshur Ewıng draft'inde New York'un zarfının ucu kıvrık olduğu ve Stern'in Ewing'i onlara bilerek yolladığını kanıtlayan video birkaç sene önce youtube'a düşmüştü, meraklısına....

Ek not: Dipnotlar beni rahatsız etmiyor, bilakis o kadar bilginin yazı icerisinde verilmesi yazının bütünlüğünü bozar. Bill Simmons'ın yazıları tarzı yandaki ek kolondan çıkması daha güzel olurdu muhakkak ama sonuçta burası bir blogspot öbürü ESPN/Grantland. Anlayışla karşılamak gerekir

filelisepet said...

aşağı-yukarı olayı özellikle uzun post'larda beni de bozuyor. Yazıhane veya e-book'lardaki gibi rakamın üstüne basınca hooop diye dipnota gitmek şahane olurdu ama blogspot'ta böyle bi olay yok galiba (Şöyle bi bakındım, bulamadım. Bu notu okuyanlardan biri biliyor ve söylemiyorsa, 3 aydır kendisine küfretmekle meşgulüm, haberi olsun.). Shifty'nin fikri güzel. Ben de bi keresinde dipnotları tek comment halinde yazmayı ve comment'leri ayrı pencerede açılacak şekilde ayarlamayı düşünmüştüm. Ama karakter sınırı varmış. Ben de bilemedim

Takip ettiğim siteleri soran birkaç kişi daha vardı. Haftasonu o olayla uğraşırım. Aslında twitter'da takip ettiğim yazarların siteleri genel olarak