Tüm playoff tarihinde bu kadar çılgın maç çok az vardır. Clippers 27 sayıdan geri gelip maçı aldı. Ağzım yüzüm adrenlin dolduğu için maçtan sonra dayanamayıp basket sahasına gitmek zorunda kaldım. Garip, saçma, tekinsiz bir maça şahit olduk; 10 sene geçse bile unutulmayacak cinsten. Hala neler yazacağımı bilmediğim için baştan başlıyorum.
Grizzlies Maçı Domine Ediyor
Grizzlies maça öylesine iyi başlamıştı ki maçı 30 sayı farkla kazanacaklarını düşünüyordum. Marc Gasol daha ilk çeyrek bitmeden 10 sayıya ulaşmış, her oyuncu basket şansı bulmuş ve Clippers'ın savunması tamamen çökmüştü. Clippers ligin en heyecan verici pota altı oyuncularına sahip (Blake&DeAndre) ama her ikisi de ham yetenek. Savunmada Memphis'in iki uzununa karşı verebilecekleri hiçbir cevap yok. Üstelik sete set hücumu bilmedikleri için playoff basketboluna uyum sağlamaları pek mümkün değil. Gasol&Z-Bo tüm seriyi domine edecek gibi görünüyordu.
Mike Conley. Conley'nin şahane savunma yaptığını, Tony Allen'la beraber rakip kısaları boğduğunu biliyoruz. Fakat dün akşam tek kelimeyle kendini aştı; olağanüstü bir oyun kurucu seyrediyorduk. Son çeyreğe girerken rakamları şöyleydi: 6'da 5'le 16 sayı, 8 asist, 4 ribaunt. Tek kelimeyle muteşem. Fakat rakamlar bile Conley'i anlatmakta aciz kalıyor; hücumu yönetmesi, oyun ritmini soğukkanlılıkla ayarlaması, en doğru pasları en doğru zamanda vermesi... İlk kez bu kadar etkili oynadığına şahit oluyorum. Hayran kaldım.
Clippers düzgün hücum setleri olmayan ve sürekli eleştirilen bir takım. CP3'nin yönettiği pick&roll'ler hariç istikralı kullanabildikleri herhangi bir hücum silahları yok. Grizzlies'in enerji ve inatçılık üstüne kurulu savunması CP3'yi bile durdurdu (Clippers için olabilecek en korkunç haber.). İlk yarıda denediği hiçbir şutta isabet kaydedemedi. Sürekli hücum faul ve top kaybına zorladılar. [FLASH FLASH] İşin garibi bol bol başardılar da. Pick&roll'ler roll aşamasına gelmeden Grizzlies kısalarına çakılınca Blake de hiçbir pozisyonda aktif olarak kullanılamamış oldu. Grizzlies ve taraftarlar ateş başında savaş şarkıları söyleyen kızılderililere benziyorlar, sefilleri oynayan rakiplerini yemeye hazırlanıyorlardı. Bir akşam önce OKC tribünlerini övmüştüm ama Memphis seyircisi de bambaşka. Heyecanlarını bir an bile yitirmeksizin, çığlık çığlığa takımı destekleyip Grizzlies'in oyun felsefesini (grit&grind) ateşlediler.
Sezon boyunca ara ara bahsetmiştim. Grizzlies'in tek zayıf noktası dış şutlar. Fakat dün akşam 3'lüklerde inanılmaz bir performans sergilediler (en azından ilk 3 çeyrekte.). 4'te 4 gibi abuk subuk bir yüzdeyle başlayıp, istikrarı korudular. Tabii Clippers'ın switchler'de sürekli sıçması, alan paylaşımı yapamadığı için savunma anlayışını dışkıyla sıvaması, Memphis'in kolay şutlar bulmasında en büyük etkendi.
Bu esnada serinin çok çabuk bitebileceğini ("CP3 tek maç kalır, kalan maçlarda fark yerler.") düşünmeye başlamıştım: Pota altında Memphis mutlak hakimiyet kurmuş, hata diktatörlüğünü ilan etmiş; Marc Gasol alçak postta topu alıp dış şutörleri besliyor, yüksek postta topla buluşunca Rudy Gay'e smaçlık asist yapıyor; Clippers kısaları oyun kurmayı geçtim, topu rakip sahaya taşımakta bile zorlanıyorlar; CP3 tamamen yavaşlatılmış ve atletik uzunlarla kurduğu pas bağlantıları felç edilmiş... Sonra, şu oldu
Not: "Ben son çeyreği uzun uzun izlemeliyim" diyenlerden biriyseniz telaşa mahal yok. Maçın tamamını indiriyorum. Yarın sabaha dek YouTube'a yüklemiş olurum.
Comeback
Clippers 27 sayıdan geri geldi! CP3'nin yönettiği yedekler maçı ters yüz ettiler. Reggie Evans ve Nick Young[1] başrolü üstlenecekti. Nick Young 1 dakika içinde 3 kere 3'lük attı. Evans'ın ayı gibi bir savunmacı olduğu malum. Fakat hücumda rol alması basketbolun bittiği, metafiziğin başladığı yeri ifade ediyor. Bledsoe da maçın tamamen değişen atmosferine ayak uydurup Conley ve Mayo'yu top kayıplarına zorladı. Kenyon Martin bütün maç oturduktan sonra son pozisyonda oyuna girip Rudy Gay'i harika savundu.
NBA'de yazılı olmayan bir kural, daha doğrusu inanç var: Eğer maç son dakikalara berabere girdiyse sahadaki en büyük oyuncu galibiyeti getirir (Bu algı Amerikan spor kültürüyle alakalı. MVP ödülleri tercihlerinde, Hall of Fame'de, kazanan oyuncuların sürekli övülmesinde bahsettiğim algının yansımasını görebililiyoruz zaten.). Sahadaki en büyük oyuncunun kim olduğunu söylememe gerek var mı?
Rose'un son dakikalardaki sakatlığından sonra herkes korku içinde. Lionel Hollins as oyuncularını dinlendirmeye başlamış, Vinny del Negro da 3. çeyrek sonunda CP3'yi kenara almıştı. Maç sonunda Craig Sager mikrofonu Paul'e yöneltti ve şöyle sordu: "Playoff tarihinin en akıl almaz geri dönüşünü yaptınızı belki de. Hangi noktada maçı kazanabileceğinizi düşündün?" Paul'un cevabı: "Tüm maç boyunca kazanabileceğimizi düşünüyordum. Koç beni kenara alınca çıldırdım, oyuna geri sokmasını söyledim: Bize bir şans ver koç, bize bir şans ver." 12 dakika içinde 7 asist yapacak, attığı turnikelerin yanı sıra takımı öne geçiren serbest atışlarda da isabet kaydedecekti. Lider olmak nedir, neye benzer diyorsanız, Chris Paul'e bakın. Kobe, Garnett ve Rose gibi yalnızca galibiyete odaklanmış bir oyuncu Paul. Üstelik Clippers'ın geçen seneki haliyle bu sezonu karşılaştırınca belki de ligin en iyi lideriyle karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkıyor[2].
Vinny del Negro ligdeki en kötü koç. 3 günde 1 taşak geçmezsem vücudumda alerji baş gösteriyor. Fakat CP3'yi dinledikten sonra, son çeyrek boyunca gerçekten iyi performans gösterdi. Oyuncularının boşlamasına izin vermediği gibi kritik savunmalar da çizdi. Son çeyrek sayılarında Clippers'ın 35'e 13 üstünlüğü var. Son çeyrekte irbauntların %81'ini Clippers aldı. "Her topun değeri var, asla maçın peşini bırakma, sürekli mücadele et..." diye uzayan geyikler vardır. İşte o geyiklerin gerçeğe dönüştüğü zaman-mekan koordinatlarına NBA Play-off'ları diyoruz.
Son olarak Lionel Hollins'in maç sonunda söylediklerini yazayım: "Saha avantajını kaybettik. Artık Los Angeles'ta kazanmak zorundayız. Zaten buna alışmamız gerekiyordu. Şampiyon olmak istiyorsanız, deplasmanda kazanmak zorundasınız.
__________________________________________
[1]twitter'da takip ettiğim gazetecilerden biri (Frank Isola) şöyle demiş: "Playoff'larda aynı akşam JaVale McGee, Arenas ve Nick Young oynuyorsa, o sezonun garip geçtiğini anlıyorsunuz."
[2]Nash gibi topu domine eden bir oyun kurucu değil. Eğlenceyi değil, yalnızca basketbolu düşünüyor. Mağlubiyeti asla kabullenmiyor. Geldiği takıma hem oyun, hem de inanç bakımından zirve yaptırıyor. Pas, turnike ve şutları çok iyi. Kritik anlarda ortaya çıkıyor (clutch geni var.). Bunları alt alta topluyoruz; hala Isiah Thomas'ın upgrade edilmiş hali olmadığını düşünen var mı?