Wednesday, April 25, 2012

Most Improved Player 2012

MVP ödülü LeBron'a gidecek. Yılın savunmacısı için iki aday yarışıyor: Chandler ve Howard. Yılın koçu ya Popoviç ya da Thibodeau olacak. En karışık tabloya MIP'de rastlayacağız. Son durum şöyle:

JEREMY LIN
Sezon boyunca yalnızca 35 maç oynadı. İlk 8 maçta 10 dakika bile süre alamadı. Knicks'in atlattığı badireler malum; formsuzluk, sakatlıklar... Lin'in gerçekten süre aldığı maç sayısı 27. Bunların 25'inde ilk 5 başladı. Amerika'yı kasıp kavurduğu bu maçlarda 18 sayı ve 7.5 ribaunt ortalamaları tutturdu. Her şey mükemmel bir rüyaya benziyordu; oynadığı takım, etnik kökeni, mezun olduğu okul, birdenbire ortaya çıkışı...

İnsanlar yaşanılanları Holywood senaryosuna benzetiyorlar. Oysa film senaryolarında belli bir mantık dizgisi vardır. Koç bir oyuncuya güvenir, ısrarla arkasında durur; oyuncu hırslanıp çalışır, en sonunda kahramana dönüşüp güzel kızı evine atar. Bu defa akıldan mantıktan eser yoktu. Koç Lin'in arkasında durmamıştı. Hatta sakatlıklar yaşanmasa bileti çoktan kesilmişti. Lin'in kendini geliştirecek vakti yoktu. Her şey bir gecede değişti. Kusura bakmayın ama sinemada görsem, böyle saçmalığa bacağım girsin, deyip salonu terk ederdim. Daha çok Walt Disney veya Loone Tunes senaryosuyla karşı karşıyayız.
NBA tarihinin en garip hikayelerinden birini geride bıraktık. Biraz daha soğukkanlı olmanın vakti geldi. Asla ama asla yaptıklarını küçümsemiyorum. Hatta sezonun yalnızca yarısında forma giymesini bile önemsememeye çalışıyorum. Lin ortaya çıktığında Knicks'in morali paramparçaydı. Daha sezonun 1/3'i bitmemişken playoff yarışına veda etmek üzereydi. Jeremy Lin tek başına bir camiayı ayağa kaldırdı. Fakat geçen sene oynamayan bir oyuncunun 30 dakika süre almaya başlayınca zaten rakamları uçuyor. Jeremy Lin'in nasıl bir basketbolcu olduğunu bilmiyorduk. Geçmişinden bihaber olduğumuz insanların kendilerini ne kadar geliştirdiklerini bilmek mümkün değil. Lin bu ödül kategorisine pek oturmuyor bence. Aynı Pekovic gibi[1].

Benim kafamdaki ilk 3 isimden biri değil ama ödülün ağır favorisi gibi görünüyor.

ERSAN İLYASOVA
Milwaukee playoff'ların uzağında kalmış, all-star arasından önce pes etmenin eşiğine gelmişti. Üst üste maçlar kaybetmekten kurtulamıyorlardı. Ersan birkaç maç çift haneli sayılara çıkınca daha fazla Bucks maçı izlemeye karar verdiğimi hatırlıyorum. Ekran karşısına geçtim. 4 maçlık mağlubiyet serisi D-Will'in Nets'i karşısında 5'e çıkacak gibi görünüyordu. Ersan 29 sayı 25 ribaunt yaptı. Şaşkınlıktan tuğla sıçtım. Ersan geçen sene 9,5 sayı yapıyordu, bu sene 13. Geçen sene 6 ribaunt alıyordu, bu sene 8,8. 3'lük yüzdesi 30'dan 45'e yüksledi; saha içi yüzdesiyse 43'ten 49'a. Oha!
Lin için bahsettiğimiz rüya ya da mucize faktörü Ersan için de devreye giriyor. Ersan lokavt süresince Amerika'dan ayrılmış, pek çok NBA oyuncusu gibi Avrupa'ya gelmişti. Bu küçük Avrupa seyahatinin uzayabileceği, hatta bir daha NBA'e dönmeyeceği konuşuluyordu. Milwaukee'de hemen her oyuncu şahsî oynadığı için Ersan yeteneklerini sergileyemiyor, kendini kanıtlayacak fırsat bulamadıkça paslanıyordu.  Her oyuncu skor ve istatistik aşkıyla oyunun belli bölümlerinde şahsi oynayabilir. Jordan'dan Kobe'ye, Robinson'dan Kareem'e dek yüzlerce oyuncu bazen bencilleşmişlerdir. Fakat takımın oyun kurucusu kontolsüzce sayı atmaya çalışıyorsa, geceleri uykusunda "Iverson'dan daha iyi skorerim" diye sayıklıyorsa tüm takımın hücum ritmi bozulur[2]. Kendi şutunu yaratabilen (Carmelo, Pierce...) ya da topla iyi dripling yapabilen basketbolcular (Ellis, Wade...) sıkıntı çekmeyebilirler ama Ersan böye bir oyuncu değil. Ritmi fena bozulmuştu. NBA'den ayrılabileceği konuşuluyordu hatta. Takas döneminde hangi Avrupa takımına gideceğini merak ederken adam koptu, aştı, başı arşa değdi.

Sezon sonunda kontartı bitiyor. Kafası rahat, mid-level'ı kapacak. Brooklyn'e taşınan Nets taliplerinden yalnızca biri.

RYAN ANDERSON
"Howard'ın yancılarından biri," "Howard olmasa boş şut bulması mümkün değil," "Başka takımlarda işe yaramaz..." Tüm bunlar, Ryan Anderson hakkında söylenen laflardan yalnızca birkaçı. Tüm sezon boyunca Dwight'ın en büyük yardımcısı olduğu belliydi. Fakat Anderson kendini aştı. Dwight'ın moral, form ve sağlık sorunları yüzünden oynayamadığı maçlarda sorumluluğu üstlendi, ribaunt topladı, takımı taşımaya çalıştı.

Geçen sene 10.5 sayı, 5.5 ribaunt ile oynuyordu. Bu sezonki istatistikleri: 16 sayı, 7.5 ribaunt. Hem 3'lüklerde, hem serbest atışlarda, hem de saha içi isabet oranında kariyerinin en yüksek yüzdelerini yakalamış durumda. İnsanlık, kendini geliştirmek deyimini açıklamak için bu paragrafı kullanabilir.

ANDREW BYNUM
Sezon boyunca pek çok olaya karıştığı için Bynum'dan bol bol bahsettim. Kısaca istatistiklerini veriyorum. Geçen sene 11.5 sayı, 9.5 ribaunt. Bu sezon: 18.5 sayı, 12 ribaunt. Küçük bir Bynum vakası anlatıp diğer isimlere geçiyorum. San Antonio'nun 33 ribaunt alaibldiği maçta 30 ribaunt çekti. Maçtan sonra kendisini Lakers formasıyla 30+ ribaunt  istatistiği yapan efsanelerle (Mikan, Baylor, Wilt, Kareem) kıyaslayan gazeteciye "Bok gibi şut atıyorum" dedi[3]. "Bu efsanelere aynı cümlede geçmek çok güzel" gibi klasik laflar gevelemesini bekleyen kanal da şok oldu ve hemen yayının sesini kıstılar.
                           
Skorerler için 60+ sayı ne ifade ediyorsa uzunlar için 30+ ribaunt da aynı anlama gelir. Love'ı saymazsak 30+ ribaunt alan tek aktif oyuncu Bynum. Bir önceki hayvan istatistik için 96'ya gitmek gerekiyor; Sir Charles 33 yapmış, Mutombo'nun da 31'i var.

PLASELER

Goran Dragic: Lige ilk girdiğinde çok kötü performans gösteriyor, Suns taraftarı kendisine Tragic diyordu. Vazgeçmedi, NBA'de kalıcı olabileceğini ispatladı. Nash'ten kapabileceği kadar numara kapmış. Oyun tarzında Nash esintileri hemen hissediliyor; içeri penetre edip 3'lük çizgisinin dışında bekleyen arkadaşlarına pas vermesi, tek dripling üstünden oynamaya çalıştığı pick&roll'ler[4]... Tabii hala gelişme sürecinde. Sayı ortalaması 7.5'tan 12'ye çıktı; asistleriyse 3'ten 5.2'ye. Üstelik kariyerinde ilk kez +%80'le faul atıyor.

Greg Monroe: Aldığı süreler neredeyse hiç artmadı ama +6 sayı, +2 ribaunt ile oynuyor. Sürekli Pistons'ı seyretmiyorum. Bu sezon 10-12 maçını seyretmişimdir ama pota altında çok daha etkili bir oyuncuya dönüştüğünü görmemek için basketboldan anlamamak gerek. Özetlerde bile fark etmek mümkün. Fakat ikinci sezonunu yaşayan oyuncular doğal gelişim sürecinde oldukları için Monroe ve benzerlerini bu kategoride düşünmek saçma oluyor. Yapmayın.

Avery Bradley: Geçen sezon 5'te 0 3'lük atmış; bu sezon 47'de 21. Saha içi yüzdesi 34'ten 51'e çıkmış. Serbest atışlarda %50'den %79'a fırlamış. 1,5 sayıdan 7,5 sayıya yükselmiş. Hepsini geçtim, olağanüstü bir savunmacıya dönüşmeye başladı. RayRay sakatlıktan dönünce Doc Rivers Bradley'nin ilk 5'teki yerini kesmedi ve Ray Allen bench'ten gelmeye başladı. İkinci sezonunu yaşadığı için benim ödüle bakış açımın dışında kalıyor. Ama bu ne lan? Böyle gelişim mi olur? Başından nasıl bir metafizik olay geçtiyse tüm ligdeki başarısız oyuncularla paylaşmasını diliyorum.

***

[1]Pekovic'in basketbolu bildiğini, pota altında pozisyon alabilme konusunda tüm gezegendeki en büyük ustalardan biri olduğunu biliyoruz. Amerika bilmiyordu. Geçen sezon 13.5 dakikada 5.5 sayı ve 3 ribaunt istatistikleri tutturmuş. Bu seneki ortalamaları: 26.5 dakika, 13.5 sayı, 7.5 ribaunt. Üstelik neredeyse aynı yüzdelerle sayı üretiyor. Yani kendini geliştiren Pekovic değil, T-Wolves'taki basketbol aklı oldu. Aslında takımda kendini gerçekten geliştiren bir oyuncu var: Kevin Love. Geçen sezona göre +6 sayıyla oynuyor ama gelişimi anlamak için maçları seyretmek lazım. Mesela post oyununu ikiye katladı. Şu an ligdeki en iyi 4 numara olabilir mi? Olabilir. MIP için düşünülmemesinin tek sebebi var: MVP tartışmalarında ilk 5 6 isim arasında gösterilmesi.

[2]Sahada 3 numara pozisyonundan hücum yönetebilen bir oyuncu varsa (Mesela LeBron'u ya da Hidayet'in Orlando'yla finallere yürürken üstlendiği rolü düşünün. "Önce 10 kere potaya penetre edeyim, 10 tane de şut atayım, daha sonra dengeli oyun kurarım" diye oradan oraya savrulan Jameer Nelson, hücumun dümenini Hido'ya teslim etmişti.) ya da takımın uzunları oyun okuyabiliyorlarsa (Gasol kardeşler, az biraz Garnett, en eskilerden Bill Russell...) bir nebze şanslısınız. Yalnızca asist yapmaktan değil, hücumu idare etmekten bahsediyorum. Tabii Bogut yerine Ellis (saf skorer) gelince Bucks'ta işler karıştı. Üst üste maç kazandıkları dönemde bol bol asist yapıyorlardı ama kendi şutunu yaratamayan oyuncuları istikrarla beslemeleri mümkün değildi. Hala değil. Ellis saf skorer, doğası gereği sayı üretmek zorunda. Sahada olmasının tek amacı bu. Jennings de çaylak sezonunda 55 attığı maçtan beri aptalca bir tribe girip yalnızca skorer olmaya karar verdi (Büyüyünce Iverson olacakmış.). Maç başına yaklaşık 40 şut atıyorlar. Golden State Curry&Ellis ikilisinin inanılmaz bir savunma handikapı yarattığını fark etti ve seneler sonra takım kültürünü (sadece hücum) değiştirmeye karar verdiler. Ellis&Jennings ikilisi de savunmada kocaman problemler oluşturuyor. Yazın Jennings'in takasta kullanılabileceğini düşünüyorum.

[3]Kobe'nin sakatlığı sebebiyle dinlendiği maçlarda Bynum'ın yüzdesi 35'lere düşmüştü. Uzun oyuncular için korkunç ortalama.

[4]Kidd gençliğinde elit savunmacı olduğu için her zaman Nash'in yarım adım önündeydi ama John Stockton emekli olduktan sonra tüm NBA'de pick&roll'u en iyi uygulayan oyuncu Nash.

No comments: